CENGİZ Çandar dünkü Radikal’de şu tek cevaplı soruyu sordu:
“Türkiye’nin Suriye sınırındaki komşusu IŞİD mi, yoksa PYD mi olsun?”
İşte meselenin bütün bam teli yukarıdaki soruya verilecek yanıta odaklanıyor.
Hemen ekleyeyim: Lâfı eveleyip gevelemeye imkân sağlayacak üçüncü bir şık yok!
Yani “ne o, ne bu, resmî Esad hükümeti olsun” türünden bir alternatif mevcut değil!
Zira kâğıt üzerindeki varlığını hâlâ koruyor gözükse bile Şam rejimi en azından hudut bölgesinde hanidir hak ile yeksana karıştı. Tekrar geri dönmesi de sıfıra yakın bir ihtimaldir.
Dolayısıyla, hayatın gerçekliliği ve coğrafyanın değişmezliği Cengiz’in tek sorusunu hiç kıvırtmadan ve hiç yan çizmeden yine tek kelimeyle cevaplamayı zorunlu kılıyor.
***
İŞİN aslına bakarsanız biz ta 1. Körfez Savaşı’ndan beri hep aynı tür soruyu soruyoruz.
Çeyrek yüzyılda ortaya çıkan yegâne değişiklik isim farklılaşmasından kaynaklandı.
Saddam mı, Barzani mi? Kuzey Irak’ta Baas zulmü mü, otonom Kürt yönetimi mi?
Ve o vakitler de Kürt paranoyasıyla hop oturan, hop kalkan Ankara, tıpkı şimdi Suriye PYD’si için olduğu gibi hiçbir zaman ikincilerin adını ağzına almak istemedi.
Fakat ne zaman ki de facto fiilî durum Güney Kürdistan’da kalıcılık kazandı, de jure bir hukukiliği telaffuz etmese bile Türkiye ister istemez sözkonusu ikincilere kerhen razı oldu.
Hiç de fena sonuca ulaşılmadı. Kuzey Irak en az baş ağrıtan yerlerden birine dönüştü.
Ancak şimdi şöyle bir karşı argüman da geliştirilebilir:
“Suriye PYD’si PKK’nın uzantısı olduğu için Barzani’nin ve Talabani’nin örgütleriyle karşılaştırılamaz. Nitekim de ele geçirdiği bölgede etnik temizlik yapıyor…”
***
BİR kere bu son nokta yalan! En azından yanlış! Hiçbir kanıta dayanmıyor!
Çarpışmalar sırasında bir bölüm ahalinin Türkiye’ye kaçmış olması Salih Müslim liderliğindeki örgütün Kürt olmayanları tehcire zorladığı anlamına gelmiyor.
Nitekim Türk medyası hariç ne uluslararası basın organları, ne de sivil yardım kuruluşları sözkonusu iddiayı doğrulayan tek bir habere imza attılar. Tam tersine…
Kendi denetiminde olsa bile PYD’nin kanton yönetimlerini değişik etnisiteler bazında oluşturduğuna dair öbek öbek bilgi geliyor. Ama tabii bizim medya yine görmek istemiyor.
Artı, bizzat Müslim Hürriyet gazetesine verdiği demeçte hem iddiaları kesinlikle yalanladı, hem de Rojava’da Kürt devleti kurmak peşinde koşmadıklarını bilhassa vurguladı.
Zaten PYD’nin IŞİD’e karşı mücadelede Batı desteği aldığı ve bugün de buna ihtiyaç duyduğu; o Batı’nın ise etnik temizliği asla onaylamayacağı düşünülürse, Türkiye’de kopan yaygaranın aslında yine Kürt paranoyasından kaynaklandığı gerçeği tekrar göz çıkartıyor.
***
ÖTE yandan, tamam doğru, PYD organik yapı itibariyle PKK’nın uzantısıdır…
Kabul ama bunun böyle olması Kuzey Suriye’deki şartlar değişik olduğu için oradaki Kürt örgütünün de illâ Türkiye’deki “Abi”siyle aynı siyaseti uygulayacağı anlamına gelmiyor.
Üstelik şiddet ekseninde yükselmiş milli kimlikli yapılanmalar da evrim geçiriyor.
Zaten bizzat o PKK’nın lideriyle masaya oturan ve “çözüm süreci”ni dolaylı yönden aynı örgütle başlatan bir Ankara’nın artık bunu mutlaka ve artık en önce görmesi gerekiyor.
Bir yandan İmralı’yla barışçıl temas fakat diğer yandan PYD’yle savaşkan retorik…
İnsaf! Ne Kürt muhataplar, ne de uluslararası aktörler açısından inandırıcılık kalıyor!
Dolayısıyla da Çandar’ın o çok somut “Türkiye’nin Suriye sınırındaki komşusu IŞİD mi, yoksa PYD mi olsun” sorusuna ister istemez “IŞİD olsun” gibi korkunç bir cevap vermek gafleti gündeme geliyor ki, kimse kendini kandırmasın, üçüncü bir yanıt yoktur!
Siz ne dersiniz, IŞİD mi, PYD mi?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.