İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ve Almanya’dan oluşan P5+1 ülkeleri arasında süren nükleer müzakerelerde anlaşmaya varıldı.
Anlaşmaya göre İran nükleer programını kısıtlayacak, karşılığında Tahran'a uygulanan ekonomik yaptırımlar hafifletilecek.
Varılan anlaşma İran’la nükleer meseleyi dış politika önceliği yapmış Obama yönetimi için çok büyük bir başarı.
Washington’da Obama yönetimine yakın çevreler İran ile anlaşmanın nükleer meselenin ötesinde sonuçları olacağını düşünüyor.
İran’ın bu sayede normalleşeceğini, bölgedeki yıkıcı politikalarını azaltacağını ve Batı ile Irak’tan Suriye’ye pek çok konuda ortak hareket etmesinin önünün açılacağını düşünüyor. Ve hatta İran’ın dünya pazarıyla entegrasyonunun ülkenin demokratikleşmesine katkıda bulunacağını söylüyor.
Meseleye daha kötümser bir perspektiften bakan cephe ise, İran siyasetinde taşların yerinden oynamayacağına, İran ile varılan uzlaşının Irak ve Suriye’de Amerika ile çatışmayı derinleştireceğine inanıyor.
Peki hangi senaryo daha olası?
Uzun vadede iyimser senaryo mümkün fakat kısa vadede kötümser senaryo daha olası görünüyor.
İran’ın eğitimli ve bütünüyle Amerikan karşıtı olmayan, çatışma değil dünya ile bütünleşmek isteyen bir orta sınıfı var. İran’ın dünya pazarına entegrasyonu İran’daki bu ılımlı kampı güçlendirip uzun vadede reformların önünü açabilir.
Amerika ve İran, Afganistan gibi ortak çıkarlarının olduğu ve siyaseten çok riskli olmayan meselelerde de yakın çalışabilirler.
Fakat nükleer meselenin çözülmesiyle İran’ın bölge politikasını bütünüyle değiştirip, daha az agresif bir politika izleyeceğini ve Batı’nın bölge siyasetine yaklaşacağını düşünmüyorum.
Tahran mevcut bölgesel konjonktürde tarihi bir fırsat yakaladığını düşünüyor.
Arap ayaklanmaları ile başlayan süreçle birlikte etki alanını yakın tarihinde hiç olmadığı kadar genişletmiş durumda.
Batı ile vardığı nükleer anlaşmayı bu etki alanını genişletmek için kullanacak gibi görünüyor, geri adım atmak için değil. İran karşıtı Sünni cephenin ortak bir Arap Gücü oluşturmayı tartıştığı, Suudilerin İran korkusu yüzünden Yemen’i bombaladığı bir ortamda İran geri adım atmayacaktır.
Yani Tahran, on yıllardır yaptığı gibi bölge ülkelerinin iç çatışmalarına Şii milisler üzerinden müdahil olmaya devam edecek.
Hizbullah gibi gruplara finansal, lojistik ve diplomatik destek vermeyi sürdürecek.
Suudi Arabistan’ın önünü çektiği Sünni kampın etki alanını kırma ve kendi etki alanını genişletme çalışmalarına devam edecek.
Batı, İran’ın nükleer anlaşmadan sonra Irak ve Suriye politikalarında revizyona gideceğini ümit ediyor fakat Tahran’ın böyle bir değişikliği yapması da pek olası görünmüyor.
İran, Irak’ta, Batı’nın istediği türden, Sünnileri de kapsayan bir hükümet istemiyor. Şiilerin temel aktör olmasını destekliyor. Bu nedenle Şii milisleri ve İslamcı grupları desteklemeye devam edecek.
Batı, nükleer müzakerelerin ardından, İran ile IŞİD konusunda daha yakın çalışmayı ümit ediyor. Fakat bu durum kendi içinde bir ikilemi barındırıyor.
İran’ın IŞİD politikasının özünde IŞİD’e karşı savaşan Şii milisleri desteklemek yatıyor. Bu milisler IŞİD’e karşı önemli başarılar kazandı. Irak ordusunun savaşmadan geri çekildiği yerlerde Şii milisler IŞİD’e önemli askeri darbeler indirdiler.
Fakat Şii milisler üzerinden yürütülen bu politika IŞİD’i olduğu kadar merkezi Bağdat yönetimini de zayıflattı.
Irak Başbakanı Abadi, çoğu kez IŞİD karşısında kendi kontrolü altında olan Irak ordusuna değil İran’ın kontrolü altındaki Şii milislere dayanmak zorunda kaldı.
Yani İran, IŞİD’i zayıflatmak için yürüttüğü politikayla Irak merkezi hükümetini zayıflatıyor. IŞİD’in Suriye’de ve Irak’ta bu kadar palazlanmasının sebebi tam olarak da bu: Zayıf, sınırları içinde kontrolü sağlayamayan yönetimler.
Yani İran’ın IŞİD ve Irak politikası tam bir kısır döngü.
Tahran, kısa ve orta vadede, Suriye’deki rejim yanlısı politikasını da sürdüreceğe benziyor. Ve belki de İran ekonomik yaptırımların yükünden kurtulunca rejime desteğini artıracak.
Bu senaryo, hem Suriye hem de bölge için kötü haber.
Çünkü bu durum Suudiler başta olmak üzere diğer Sünni ülkeleri radikal gruplara desteklerini artırmaya itebilir.
İran ile nükleer müzakerelerde varılan nokta Obama yönetimi için bir dış politika başarısı. Ve bu uzlaşı uzun vadede Batı ile İran arasındaki normalleşmenin önünü açacak tarihi bir adım olabilir.
Fakat kısa vadede bu anlaşmayla Suriye ve Irak’taki dengelerin Batı’nın istediği yönde değişmesini, İran’ın Batı ile angajman için bölgede izlediği agresif politikalarından vazgeçmesini beklemek bence gerçekçi değil.
Tam aksine İran’ın Suriye ve Irak’ta bundan sonra izleyeceği politika Tahran ile Batı’yı karşı karşıya getirebilir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.