Katılımcı kurumsal demokratik sistemi kuracak zihniyetin esamisinin okunmadığı Ortadoğu’da ‘sandık gücüyle’ ancak buraya kadar. Birleştirici olamayan, tek adam zihniyetine dayalı, sekter, mezhepçi liderlerin kendilerini ve ülkelerini taşıdıkları yer hazin. ‘Azınlık’ addedilip hor görünenlerin intikamı feci olabiliyor. Amerika’nın sponsoru olduğu 2005 anayasasıyla bir ‘koalisyon sistemi’ olarak inşa edilen Irak’taki son kriz, bunun en net örneği. Görünen tablo şu: Daha iki ay önce sandıktan zaferle çıkan Irak Başbakanı Nuri el Maliki ya gidecek yahut Irak bölünecek. Sınır dediğiniz öyle bir kalem çiziktirmediğinden bölgede ciddi sarsıntıları baki kalacak şekilde...
KİLİTLENMİŞLİK HÂLİ
Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) 10 Haziran’da Musul’u ele geçirmesiyle başlayan, işgalle mağlup olmuş yüzde 18’lik Sünni azınlığın eski Baasçı kadrolar eşliğinde isyana eklemlenmesiyle derinleşen krizin sebepleri çok. Maliki’nin sekiz yıldır siyasi birliği sağlamadaki başarısızlığı, ABD’nin 2011’de çekilmesiyle oluşan güvenlik boşluğu, Suriye çatışmasının yansımaları, başta Körfez monarşileri olmak üzere Sünni komşuların Iraklı Şiilerin kazanımlarından hazzetmeyip radikallere sağladıkları destek sayılmalı. Ama en büyük günah ülkelerini üzerinde başka ülkelerin pazarlık yaptığı bir bataklığa dönüştürenlere yazılmalı.
Her koşulda Irak’ta tam bir kilitlenmişlik hâli var. Askerî anlamda köşeye sıkışan Maliki; ABD yönetiminin ince mesajlarına, Kürtlerin alenen ‘ya istifa et yahut ben ayrılım’ restine, Büyük Ayetullah Ali Sistani dâhil Şii ulemadan ‘git’ sesleri yükselmesine rağmen koltuğu bırakacak görüntüsü çizmiyor. İran olanca sessizliği içinde; kuvvetle muhtemel ki Bağdat’taki tercihini ve sonuçlarını tartıp biçiyor.
MECLİS’TEKİ DENKLEM
Irak meclisi 1 Temmuz’da toplanıyor. Bir ‘mucize’ olup farklı bir isim makul bir sürede birlik hükümeti kuramazsa, seyreyleyin gümbürtüyü. Maliki’nin Kanun Devleti bloku, nisandaki seçimlerde 328 sandalyeli mecliste 94 sandalyeyle en büyük güç olarak çıktı. Şii rakiplerinin toplamı 33’te kaldı. Meclisin ilk işi Celal Talabani yerine 30 gün içinde yeni cumhurbaşkanı seçmek. Barham Salih’in ismi öne çıksa da Kürtler arasında tartışma sürüyor. Ardından cumhurbaşkanının meclisteki en büyük gruba hükümeti kurma görevi vermesi için 15 gün var. Ve başbakanın hükümeti kurması için bir 30 günlük süre daha. 2010’da bu süreç dokuz ayı bulmuştu, bugün böyle bir vakit yok. IŞİD ve eski Baasçılar başkente bir saat uzakta. IŞİD Fırat Nehri boyunca uzanan hatta Suriye ve Ürdün sınırlarını müttefiki El Nusra ile birlikte kontrol eder hâlde. Buna karşılık Sistani’nin Iraklılara birlik çağrısı Şiileri mobilize etti, ancak Irak ordusu bile yetmezken gönüllülerle ancak savunma hattı tutulabilir gibi görünüyor.
SURİYE VE RUSYA’DAN YARDIM
Amerika önce siyasi kartları yeniden karmaya çalışıyor. Obama yönetimi 300 kadar askerî danışman yollamakla yetindiği Bağdat’a hava desteği sunmuyor, istihbari keşif uçuşlarıyla yetiniyor. Geçen hafta bölge turuna çıkan Dışişleri Bakanı John Kerry, Bağdat’ta bir saat 40 dakika görüştüğü Maliki’nin gitmesini anmasa da ‘kapsayıcı liderlik’ vurgusuyla Maliki’siz birlik hükümetine vurgu yaptı. Maliki inat ederse ve IŞİD’in zorlayıcılığı artarsa Amerika’nın tercihi meçhul. Maliki şimdilik yardımı geçen hafta sınırın Suriye tarafındaki IŞİD güçlerini vuran Şam ile güçlü siyasi desteğinin ardından savaş jetlerini yollayan Rusya’dan aldı. Kâfi gelip gelmeyeceği ayrı mevzu...
KÖRFEZ’İN EL OVUŞTURMASI
Körfez’e baktığımızda bizlerin çoktan gördüğü resim belirginleşiyor. Riyad, Suriye ve Irak’taki radikal İslamcıların dönüp kendilerini vuracağı ‘paranoyasını’ işleyerek krizdeki dahillerini örtme çabasında. Körfez’deki Selefi ve Vehhabi şeyhlerin “Harun Reşid’in Bağdat’ı ve Halid bin Velid’in Şam’ı için savaş verildiği” temalı mesajları yansıyor neyse ki. Nihayet Batı medyasında da Suud’un parmağı anılır oldu. The Atlantic’te Steve Clemons’un haberinde Katarlı bir yetkilinin ‘IŞİD’in Suudi projesi olduğu’ sözlerini görebildik. Washington Institute’ta da utangaç biçimde özel Suudi bağışçıların Suriye ve Irak’taki dahlini okuyabildik. Şimdi Irak’tan fırsat devşirme peşindeki Körfez monarşileri ellerini ovuştursalar da hevesleri kursaklarında kalabilir.
SÜLEYMANİ’NİN LİSTESİ
Nihayetinde kilidin anahtarı İran’ın elinde. İran kaynaklarına bakılırsa dinî lider Ayetullah Ali Hamaney Maliki’nin kalmasını istiyor. Ancak Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani aksi görüşte. AP’den öğreniyoruz ki Devrim Muhafızları’nın namlı komutanı Kasım Süleymani, Bağdat’ta Şii liderlerle görüşüp başbakan alternatiflerinin yer aldığı liste ile Tahran’a döndü. Rivayet o ki listesinde, eski cumhurbaşkanı yardımcısı Fransa eğitimli ekonomist Adil Abdülmehdi, eski maliye bakanı Bayan Jabr Solagh, Dava Partisi’nin eski lideri ve eski başbakan İbrahim Caferi var. Maliki’nin ise perde arkasındaki etkinliğini sürdürmek için Kanun Devleti blokundan eski özel kalem müdürü Tarık Necim’i ortaya atabileceği fısıldanıyor.
ANAHTAR TAHRAN’DA
Bu krizin İran’ı zorladığı kadar yeni fırsatlar sunduğunu unutmamalı. İran, kutsal yerlerin korunacağını açıkça belirtse de Irak’a askerî anlamda müdahil olmak istemiyor. Bu açık mezhep savaşına bürünerek ‘İran’ın Vietnam’ı olabilir. Ancak Bağdat’ın ‘düşmesi’ yahut Irak’ın parçalanması da Tahran için tehdit. Zira Suriye ve Lübnan’a uzanan hat yitirilebilir. Bu yüzden İranlıların Maliki’ye desteği koşulsuz olamayacağı gibi ‘sessizliklerini’ ABD ile geniş çerçevede pazarlıklarına yormalı. Maliki’nin çekilmesini sağlayacaksa asıl İran sağlayacak. Bu, bölgeye ‘kendinden bellediği’ bir liderde ısrar etmek yerine, akılcı adımların nasıl atılabildiğinin örneğini de gösterir.
Nihayetinde komplo teorileri bir yana Irak’taki kaosun Amerika için sınırları var. Iraklı Kürtleri bağımsızlık için şimdilik ‘sarı ışıkta’ bekletmeleri bu sebepten. Zira IŞİD’in Kürtleri petrollerini keyifle pazarlayacak şekilde rahat bırakıp bırakmayacağı bir yana, Irak’ta sağladığı lojistikle Suriye’deki El Nusra gibi radikal ortaklarıyla kuzeyde Türkiye, güneyde Ürdün ve batıda Lübnan sınırına dayanması başa çıkılamayacak boyutlar alabilir. Amerika’daki neocon’lara bakıp ‘İsrail’in hayrına Irak’ı bölmek istiyorlar’ tezine katılabilirsiniz. Benimse Obama’ya bakınca ‘sütten ağzı yanan yoğundu üfleyerek yer’ sözü aklıma geliyor.
***
Korsika’da barış umudu
Korsika, Akdeniz’in göbeğinde Sicilya, Sardinya ve Kıbrıs’ın ardından en büyük dördüncü ada. Nam-ı diğer ‘Güzellik Adası’... Fransa ile İtalya arasındaki sahilde. 1700’lerde kısa dönemli bağımsızlığın ardından 1769’dan beri Fransızların kontrolünde. Başkenti Ajaccio, Napoleon Bonaparte’ın doğum yeri. Bugün 320 bini bulan nüfusuyla, gözde tatil yerlerinden. Ve şimdi 40 yıldır dönem dönem yükselen ayrılıkçı silahlı mücadelenin sona ermesi umudu doğdu.
Adanın en güçlü ayrılıkçı örgütü Korsika için Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLNC) geçen hafta silahlara veda etti. FLNC liderlerinin geçen hafta açıkladığı 14 sayfalık bildiriyle, örgütün önkoşulsuz ve tek taraflı olarak silah bırakıldığı duyuruldu. Siyasiler Fransız devletiyle adanın statüsünü müzakere etmeleri yönünde uyarıldı.
MİLLİYETÇİ DAMAR
Korsika, Fransa’nın 27 vilayetinden biri. ‘Bölgesel kolektivite’ adı verilen adem-i merkeziyetçi sistem uyarınca özerklikle yönetiliyor. 51 sandalyeli yerel meclisi var. Korsika dili Fransız parlamentosu tarafından tanınsa da eğitim dili olmadığından yitip gidiyor. 1976’da bağımsızlık hedefiyle kurulan FLNC adada milliyetçi damarın sembolü. Mücadelesini Fransız yetkilileri ve güvenlik güçlerini hedef alan bombalamalar, banka soygunları eşliğinde düşük yoğunluklu askerî kampanya belirledi. Ancak rakip suç çeteleri mücadeleyi gölgeledi. Son 40 yılda 10 binden fazla şiddet olayı yaşanırken, 40 kadar cinayet FLNC’ye mal ediliyor. FLNC 1997’de tek bir gün içinde sorumluluğunu üstlendiği 50’den fazla saldırı düzenledi. Paris’in yanıtı askerî olurken, bu kez 1998’de adanın yöneticisi Claude Erignac suikastla öldürüldü. Güvenlik politikalarının tavan yaptığı bu dönemde güçlü milliyetçi protesto dalgası oluştu. 2000’lerde de şiddet eksik olmazken, 2012’de adanın önde gelen bir avukatı ve ticaret odası başkanı uluorta öldürüldü.
YENİ MÜLK YASASI
Korsika, turizmin de getirdiği uyuşturucu ticareti, kumar ve fuhuştan mustarip. Cinayet oranları Fransa’nın çeteleriyle ünlü kenti Marsilya’nın dört katı. Son yıllarda ortaya çıkan emlak balonu suç çetelerinin arazi ve emlak üzerinden kara para aklamasının yolunu açmıştı. Nihayet geçen nisanda yerel meclis en az beş yıl Korsika’da yaşamayanlara yönelik toprak ve emlak kiralamalarını sınırlandıran yasayı onayladı. Adadaki mülklerin yüzde 40’ı Korsika’da ikamet etmeyenlerin ikinci evlerinden oluşurken, yerel meclisin kararı önemli. Nitekim FLNC’nin silahlara veda açıklamasında bu yasa da siyasi çözüme katkı olarak anıldı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.