Türkiye, askeri vesayetin gerilemesi ve kamusal alanın sivil siyasetin iradesi altına girmesiyle birlikte açık bir toplum olmaya çalışıyor. Devlet adına yapılan tercihlerin sivilleşmesi yanında sivil alanın genişlemesine, toplumsal kesimlerin kendilerini ilgilendiren kararlara daha çok katılma taleplerine tanık oluyoruz.
O kadar ki halkın önemli bir kesimi, birikmiş bir tepkinin de sonucu olarak, katılım çıtasının sürekli artmasını talep ediyor. Ancak ‘açık toplum' sadece kararlara katılma ile ölçülebilir değil. Özellikle bizimki gibi cemaatçi toplumlarda ‘açıklıktan yararlanmaktan' öte bizzat ‘açık olmak' gerekiyor. Farklı kesimlerin daha önce devlet tarafından işgal edilmiş olan alanları kullanmaya başlaması yeterli olmuyor. Söz konusu kesimlerin birbirleri ile konuşabilmesi ve bu konuşmanın kanallarına sahip çıkması gerekli. Kendi içinde konuşamayan bir toplumun cemaatçi karar alma kavgalarına sürüklenmesi halinde, devletin alanındaki daralmanın bir anlamı olmayabilir. Nitekim devletin denetlenmesinin mümkün olması da ancak böyle bir toplumsal konuşma zemininin varlığına bağlı. Aksi halde her kesim devlete kendi çıkarı için ve kendi ilkeleri doğrultusunda nüfuz etmeye kalkar ve buradan da ne demokrasi çıkar ne de açık toplum.
Algı, görüş ve fikirlerin karşılıklı akışı da yeterli değil. Bu yaklaşımların karşılıklı olarak duyulması, saygı görmesi ve muhatap alınması lazım… Çünkü açık bir toplum birlikte yaşama iradesine sahip bir toplum demek. Kısacası ‘açık toplum' denen şey belirli bir halkın içinde asgari güven zemininin oluşmasını ima ediyor. Bu ise farklı kimlik ve kesimlerin birbirlerinin niyet, istek ve tercihlerini açıklıkla görmeleri demek… Diğer bir deyişle ‘şeffaflık' demokratik seviye yükseldiğinde veya AB normları geldiğinde ulaşılacak bir lütuf veya lüks değil. Demokrasinin oluşması için zorunlu bir koşul…
Son on yıl içinde Türkiye istese de istemese de şeffaflaşma yönünde neredeyse kontrolsüz bir hızla ilerliyor. Olması gereken belki siyasetin ve siyasi aktörlerin toplumsal değişim ve alttan gelen baskı sonucu ‘kendiliğinden' ve ‘iradi' olarak şeffaflaşmalarıydı. Ancak öyle olmadı… Şeffaflaşma bir tercih olarak değil, bir kavganın sonucu olarak ortaya çıktı. Siyasi aktörlerin, aktörleşme istidadı olan grupların ve bürokrasi içindeki hiziplerin hepsi bu süreçten nasibini aldı. İçyapıları, karar mekanizmaları ve ifade edilmemiş niyet ve tercihleri görünür hale geldi ve kaçınılmaz olarak siyasi/ideolojik/kimliksel yelpazenin içine yerleştirildiler. Bugün Hizmet Hareketi fazlasıyla konuşuluyor. Ancak ulusalcı, Ergenekoncu, ülkücü hareketlerin yanında laik kesim burjuvazisinin, dindar muhafazakâr kesim içindeki farklı cemaatlerin ve işadamı gruplarının da ayrıştırılmasına ve tanımlanmasına tanık olduk.
Bu sürecin orta vadede hayırlı olduğuna kuşku yok. Ama kısa vadede Türkiye kendisini engebeli bir dönemecin içinde buldu. Bunun nedeni bugünkü kavganın ne ön planda ne de arka kısmında yer alan aktörlerin şeffaflaşmayı kendi rızalarıyla kabul etmemesiydi. Devlet geleneğini tekrarlar bir şekilde her biri kendi içinde gizli bir alanı korumaya çalışırken, karşısına aldıkları hasımlarının açıklarını yakalamaya ve sergilemeye koyuldular. Herkes bir başkası ‘sayesinde' şeffaflaştı.
Buradan çıkacak çok önemli bir ders var. Toplum hazır olduğunda ve ‘eski' siyaset darboğaza girip iflas ettiğinde, cemaatçi yapılanmaların önüne tarihi bir sınav çıkıyor. Geçmişte içe kapanarak kendini korumuş ve bu sayede ayakta kalmış olan toplumsal gruplar, hiç de hazır olmadıkları ve hatta yadırgadıkları bir şeffaflaşma zorunluluğu ile karşı karşıya kalabiliyorlar. Bu yola kendi iradeleriyle girmedikleri takdirde, yaşanan yeni siyasi paylaşım gerilimi onların başkaları eliyle şeffaflaşmasına yol açıyor. Ne var ki zorunlu şeffaflaşmanın doğal olanından önemli bir farkı var. İradi olduğu takdirde dengeli olabilecek ve değişimi destekleyecek olan bir süreç, zorunlu hale geldiğinde olumsuz özelliklerin vurgulanmasını ima ediyor ve dolayısıyla her kesimin daha savunmacı bir konuma savrulmasıyla sonuçlanıyor. Bu ise iradi bir şeffaflaşmayı iyice zorlaştırıyor…
Ancak yine de her tür sosyal ve siyasal aktörün kendi iç dinamizmi ile şeffaflaşmasının bizzat kendisi için hayırlı bir durum olduğunu akılda tutmak lazım. Aksi halde şeffaflaşmaya direnç gösterdikçe deşifre olma ve nihayette afişe olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınıyor. Şu an yaşanan kavgada ayakta kalacak olanlar da, bunu ilk idrak ederek kendisini açık toplumun parçası kılacak olanlar olacak.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.