Kobani bahaneli olayların kamuoyunun algısında ve sürecin özünde yarattığı büyük tahribatın ardından ilk olumlu gelişme geçen hafta sonu yaşandı.
İki ayağı var bu gelişmenin, her defasında kayda geçirilmesi gereken.
İlki, Başbakan Davutoğlu’nun HDP heyetine İmralı adasına gidiş izni vermesi. Yani Hükümet bütün olanlara rağmen yapıcı davranıyor.
İkincisi, HDP heyetinin Ada’dan Aralık ortasında “olası eylemsizlik”, 2015Nevruz’unda “silahlara veda” mesajıyla ve tartışmaya açık bir müzakere taslağıyla dönmesi.
Açıklamanın içeriğine ve reel olanla karşılaştırmasına geçmeden önce genel bir değerlendirme yapmak gerekirse Başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın dediği gibi tren rayına -şimdilik oturmuş görünüyor.
Netice itibariyle PKK-HDP siyasi hattının 6-8 Ekim’de ürettikleri terörle büyük bir psikolojik geri düşüşe sebep oldukları, bu hasarın ne kadarının ne zaman tamir edileceği belirsiz olsa da sürecin teknik işleyişinde zaten iki ay önce ulaşılmış olan zemine yeniden varılabilmiş olmasına sevinebiliriz.
Bu da geçsin kayıtlara!
İmralı’dan çözüme devam kararlılığı ve baharda silahların terk edilerek sivil siyasetle iktifa edilmesi konusunda irade beyanı gelmesi iyi.
Ama eksik!
Sahada süren taciz ateşlerine, işlenen cinayetlere, adam kaçırılmasına, çadırlarda mahkemecilik oynanmasına veya haraç toplanmasına dair tek cümle etmeyip hala” tarafların süreci doğru, ciddi ve kararlı yürütmesi halinde” diyerek süreci bozan faili belirsiz kılmaya çalıştığı da ortada.
Paralel bir devlet yapılandırmaya ve göstermeye sarf edilen gayretin kendilerine mafyatik terör örgütü olarak döndüğünü ve müzakere taslağıyla hedeflenen geri dönüşleri zorlaştırdığını hatta belki de imkansızlaştırdığını görmüyor mu İmralı’da mukim “önderlik”?
Müzakerenin gerek şartı olan “kamu düzeninin sağlanması” talebini sadece devletin hükümetin değil, bölge halkı dahil tüm ülkenin talep ettiğini, beklediğini, çözüm sürecine verdiği desteğin buna bağlı olduğunu, yerine getirilmezse tahammül gösterilmesine daha fazla izin vermeyeceğini hissedemiyor mu PKK-HDP hattı ve onlara sonradan gönül veren Kürt severler?
Kobani olayları çok şeyi değiştirdi çünkü. PKK-HDP hattına ait bütün sivil ayakların, söylemlerin ve siyasetlerin aslında silaha giydirilmiş birer kamuflaj olduğu bir kez daha apaçık görüldü. Herkesçe malum olanı da HDP kendisi ilan etti.
O yüzden müzakere sürecine girmeden evvel, hele de samimiyetten bahsedebilmek için önce kendisi küçük de olsa bir adım atmalı Kürt siyasi hareketi. Jest olarak YDGH denilen tetikçi gençlik yapılanmasını tasfiye edebilmeli mesela.
Ötesine gelince
İmralı’dan gelen müzakere taslağının içeriğini tartışmaya değer bulmakla birlikte benim öncelediğim nokta yukarıda da vurguladığım kamu düzeni meselesi. Yeter şartlar üzerine konuşulabilmek için önce bu gerek şartın yerine getirilmesi gerek.
Aksi durumlara dair aldığım duyumların kimsenin hoşuna gideceğini sanmıyorum.
Dikkat çekmek istediğim ikinci nokta ise, Öcalan’ın hazırladığı dört bölüm ve onlarca başlıktan oluşan “barış ve demokratik müzakere süreci taslağı”na dair tartışmanın gayet şeffaf başlamış olması. Malum, HDP heyeti taslağı Kandil’e göndermiş durumda. Önümüzdeki hafta Kandil’e giderek oranın değerlendirmelerini alacaklar. Bu hafta içinde ise Hükümet yetkilileri HDP’lileri kabul edecek, taslak üzerine görüşecekler. Türkiye genel kamuoyu da tartışmaya çoktan başladı bile.
Şeffaflık ve her kesimin tartışmaya katılması çok önemli. Kamuoyunun rızası olmadan ne Hükümet ne devlet ne de örgüt adım atamaz çünkü. Sürecin akıbetini masada oturanlar değil bu toplumda yaşayanlar belirleyecek çünkü.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.