Öcalan’ın “Barış için bir dakika kaybedecek zamanımız yok,” derken ne demek istediğini Paris suikasti acı bir şekilde gösterdi.
Barış sürecine ket vurmak isteyecek uluslararası istihbarat güçlerinden, karanlık yapılanmalardan, kötülerden daha hızlı olmak gerekiyor.
İmralı’dan kamuoyuna yansıyan optimum önerilerin maksimalize ya da minimalize edilmesinin, kraldan çok kralcı davranılmasının anlamı yok.
Barışın tesisi için adım adım ve soğukkanlı mesafe katetmek gerekiyor, uçuk kaçık, afaki öneri ve iddiaların alemi yok.
Unutmayalım ki pirinçteki siyah değil, beyaz taşlardır dişi kıran.
Bu sürecin gelgitler şeklinde mayınlı bir arazide ilerleyeceği ortada. Bir yandan kamuoyunda geniş bir umut dalgası belirirken, diğer yandan da maalesef başta Kandil olmak üzere bombardıman politikası hız kesmiyor.
Bağcıyı dövme politikasından, üzüm yeme politikasına geçmek gerekiyor.
Yine de İmralı ile siyasi görüşmenin, yıllar sonra ilk defa gerçekleşmesi son derece önemli bir ilk adım.
Bu sürecin şekillenmesinde tabii ki çok başlılık ve kakafoni söz konusu olamaz.
Paris’te herkesin canını yakan bu karanlık suikastin amacı barışı baltalamak ise, o zaman doğal olarak tam tersini yaparak kararlılıkla bu süreci sürdürmek gerekiyor.
Nitekim, CHP de dahil, hemen bütün siyasi öznelerin son derece sorumlu davranarak çözüm sürecine destek vermeleri çok önemli.
Cenaze günü Amed’in barış mesajı da çok netti.
Bir tek Bahçeli, “artık çetleşirsiniz,” noktasına kadar getirdi işi, ama belli ki kamuoyu, çetleşmenin, çeteleşmekten daha iyi olduğunu düşünüyor.
Tabii, Erdoğan’ın tek başına din kardeşliği teması üzerinden sorunu çözmek söz konusu değil. Erdoğan, bir tür Gorbaçov sendromu gibi, ayağının altındaki halının çekilmesinin sonuçlarını kestiremiyor, ama bu sorunun çözümünün ülke demokrasisine eşik attıracağının da herkes farkında.
Shaw, umut iyi bir kahvaltı, kötü bir akşam yemeğidir diyordu.
Taksim’de “Barış Sürecinde Liderlerin Rolü” sempozyumunda ortaya konan yapıcı öneriler ve sonuç bildirgesi hepimizi umutlandırdı.
Daha kısa bir süre önce benzer bir basın toplantısında nasıl bir medya ambargosu ile karşı karşıya kaldığımızı biliyoruz.
Bu dönemde Ergenekon medyası dışında, genellikle olumlu bir dil tutturulması dikkate değer bir gelişme.
Seçime doğru giderken, bir arada yaşamı savunan bizler, bir arada siyasetin ve hatta giderek organik bir siyasi yapılanmanın kararlı adımlarını atmak durumundayız.
Müzakereler sırasında, İmralı’nın ev hapsine dönüştürülmesi şeklinde atılacak bir ilk adımın, karşılıklı güvene dayalı bir sürecin inşasında hızlandırıcı etkisi olacaktır.
Genelkurmay Başkanlığı bürokrasisindeki değişikliklerin de barış için somut adım atmada kolaylaştırıcı bir yanı oldu. Görünen o ki bu konsept değişikliği MGK merkezli bir devlet politikasına dayanıyor.
2011 seçimleri öncesi Başbakan’la yaptığımız müzakere, bugün atılan adımları öngörüyordu, ama o konjonktürde gerçekleşmesi maalesef mümkün olmadı.
Bugün artık geri dönülmeyen bir sürece girdik ve şehit annelerinden gerilla analarına herkes artık hayatın normalleşmesini ve barışın gerçekleşmesini istiyor.
Bu zeminde kimin ilk adımı atacağından çok, eşanlı, birlikte adımlar atmak galiba işin sihrini oluşturuyor.
Başta Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay olmak üzere, tek başına Erbil merkezli bir adımın yeterli olmayacağı görüldüğü için, BDP’nin Meclis’teki rolü daha da artacaktır.
Şimdi hattı müzakere değil, sathı müzakere zamanıdır ve o satıh tüm yerküredir; yerküre barışı ve bölge esenliği açısından, bu sürecin hızlandırıcı etkisi kısa sürede görülecektir.
Sadece siyasi partilerin değil, toplumsal muhalefet örgütlerinden bireylere herkesin şimdi katkı sunma zamanıdır.
Egemenliğin paylaşımı söz konusu olmadan, egemenliğin kaynağı nasıl yurttaş olacaktır?
Anayasa değişikliği ile taçlanacak bu süreçte CHP’nin MHP ile paralel hattan uzaklaşarak, barış cephesinin bir parçası olması önem taşıyor.
Anayasal yurttaşlık için Kılıçdaroğlu’nun TC yurttaşlığına katkısı çok önemli. Hatta uzlaşma sağlanırsa bu konu anayasa dışında, yasalar düzleminde de tariflenebilir, yeter ki ülkeye soluk aldıracak adımlar atılsın.
Bush, Irak savaşı mağduru aileleri ziyaret ettiğinde acılı bir anne, “Çocuğumun sırtından siyaset yapma,” demişti.
Dünyanın her yerinde zalimlerin dili ile mazlumların dili ve konumu ayrışıyor.
Acımız ortaktı, çözümü de ortak kılacağız, kılmalıyız.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.