Geçenki Yazıda belirttiğim hususlara karşın, Kürt sorununun barışçı çözümüne zemin teşkil edebilecek sembol/dinî şahsiyetlerin, Kürtler başta olmak üzere toplum nezdinde olumsuz imajlarla itibarsızlaştırılmaya, yabancılaştırılıp tasfiye edilmeye çalışılması, bu konudaki korkularımızı pekiştirmektedir. Bu şahsiyetlerin son iki yüzyıldaki en önemli örnekleri olan Mevlâna Hâlid-i Şehrezorî Bağdâdî ve Bediüzzaman hazretleri üzerinde 40 yılı aşkındır serdedilen spekülasyonların boyutu bunun işaretidir. Özellikle, Bediüzzaman, önce Türkleştirilmeye çalışılarak kendi kavmi ile arasına mesafe konulmaya, yabancılaştırılmaya çalışıldı. Son dönemde ise Prof. Ahmet Akgündüz'ün hiçbir sağlam mesnede dayanılmayarak, Kürtlüğünü dışlamaya yönelik, Seyyid/Arap olduğu idaasıyla/operasyonuyla bu mesafe, heleki içinde bulunduğumuz bu çok hassas dönemde, iyice açılmaya çalışıldı. Şimdi de bizzat Abdullah Öcalan'ın ağzı ile Ermenilik iması ve Teşkilat-ı Mahsusa üyeliği iddaasıyla bu süreç zirveye çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Oysaki, Hizan kazasının orta ve Güney bölgelerinde ilk İslam Fethilerinden beri birkaçı dışında, Ermeni yerleşim merkezleri bilinmemektedir. İkincisi Ermeni köyleri , nerdeyse tümü ile ovalık/düzlük alanlarda ya da ovalara yakın bölgelerde olurdu. Düzlük/ovalık yerlerde de Kürt köyleri bulunsa bile,dağlık ve sarp yerlerde ise hep Kürt köyleri bulunmaktaydı. Bu sadece Bitlis için değil, Muş, Ağrı vs. bölgeler için de geçerliydi . Milat'tan önceleri kaleme alınan Antik Yunan klasiklerinden Xenophon'un 'Anabasis'inde bile bu farklılık anlatılmaktadır. Hizan, heleki , Nurs karyesinin yer aldığı Pérmis, Uçum, Hâkif ve Spahirt nahiyeleri gibi sarp, engebeli ve kayalık arazilerin yoğun olduğu, bölgede Üsb, Hérit ve Tağik'in hristiyan mahalleleri dışında Ermeni köyü bulunmamaktaydı. Gerek Nurs'ta, gerekse, Kursinc, Horos, Pérmis, Tah, Gülpik, Gayda gibi köylerde miladi 1200'lü, 1300'lü yıllara kadar geriye giden eski Müslüman mezarlıkları bunun en önemli göstergesidir. (Bu bölgenin tarihi ile ilgili bkz. Şerefhan, Şerefnâme, 3. Bölüm 4. Fasıl, Hizan, Müküs ve İspayird Beyleri fasılları; Dr. Fridge, Kürdler,Tarihî Ve İctimâî Tedkikat, Sudî Ktabevi, İstanbul, 1334, Shf.193-202; Salih Bin Han Budak, Kitabu Tevârihi'l-Ensâb, Tahkik: Tahsin İbrahim Doskî, 2006,Dohuk) O tarihlerden beri Nurs başta olmak üzere bu köylerin Müslüman Kürt nüfusla meskun olduğuna işaret etmektedir. İsmi Ermenice olan nahiye merkezleri ve köylerin önemli bir bölümü için de bu durum geçerlidir. Örneğin, bugün Bitlis'in Güroymak ilçesi olan, Ermenice'de 'Yenişehir' anlamına gelen 'Norşin' nahiyesi çevresinde tarihte birçok Ermeni köyü (Çapkis, Mişahşin, Misuri, Oğurmak,Mozek gibi) bulunurken Norşin nahiye merkezi öteden beri Müslüman nüfusla meskundu. Norşin'in merkez Erentepe (Taxa Govan) mahallesi ile Kümbet mahallesindeki, Hicri 400'lere kadar inebilen halen mevcut tarihi Müslüman mezarlıkları merkezin bu durumuna işaret etmektedir. Hatta Morh (Aşağı Kolbaşı) köyündeki miladi 1100'lü yıllara varabilen Müslüman mezarlığı ismi Ermenice olan bu yerleşim merkezlerinin bile çok önceden Müslüman Kürt nüfusla meskun olduğunu ortaya koymaktadır.(Yine bkz. Kinneir, John Macdonald, Journey Through Asia Minor, Armenia And Koordistan, London 1818; Smith, Eli, Researches in Armenia Including A journey Through Asia Minor, And into Georgia And Persia With A visit To The Nestorian And Chaldean Christians of Oormiah And Salmas, Boston, New York 1833 ;Curzon, Robert, Armenia, A Year At Erzeroom And The Frontiers of Russia, Turkey And Persia, New York 1854; Southgate,Horatio, Narrative of A Tour Through Armenia, Kurdistan, Persia And Mesopotamia, vol. I-II,1840;Ainsworth, William Francis, Travels And Researches In Asia Minor, Mesopotamia, Chaldea And Armenia, Vol.I-II, London 1842; H.F.B. Lynch, Armenia:Travels And Studies, Vol.I-II, Longmans, Green , And Co., London, 1901)
Bediüzzaman'ın 'Teşkilat-ı Mahsusa' da çalıştığı idaasına gelince, hiçbir mesnedi olmayan bu idaaya ilşkin herhangi bir kanıt/belge gösterilememektedir. Osmanlı devletinin Birinci Cihan harbine iştiraki akabinde herkes gibi Bediüzzaman da Şark/Kürdistan cephesinde gönüllü olarak yer alır. 'Alay Müftüsü' olarak Muş'un kuzeyindeki savaşlara katılan. Bediüzzaman'a bir süre sonra 'Gönüllü Alay Kumandanı' vazifesi verilir. Ruslarca esir alınmasına kadar bu vazifede kalır. (Bkz. Sadık Albayrak, Son Devrin İslam Akademisi, İz Yayıncılık, İstanbul,1998, Shf. 234). O dönemde bütün cephelerde gönüllü olarak savaşa katılan herkesle, tüm aşiret grupları ve gönüllü birliklerle Teşkilat-ı Mahsusa irtibat kurmaktaydı. Bu durum sadece Bediüzzaman için değil, Çanakkale cephesinden, Basra'ya, Hicaz'a kadar geçerli bir durumdu. Savaş ortamında, özel şartlarda, savaşa gönüllü katılan aşiretler/ gruplar için geçerli olan bu irtibat kurulması olayı Bediüzzaman için, hiçbir şekilde mensubiyet ve üyeliği barındırmamıştır. Hiç kimsenin, Mevlâna Hâlid-i Şehrezorî Bağdâdî ve Bediüzzaman Said En-Nursî gibi sembol/dinî şahsiyetlerle kendi kavimleri olan Kürtler arasında bir yabancılaştırma ortamı/zemini oluşturmaya hakkı yoktur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.