Kandil-İmralı arasındaki 'haberleşme'den, geri çekilme meselesindeki pürüzlerin önemli ölçüde halledildiği anlaşılıyor. Başka bir ifadeyle PKK'nın silahlı güçlerinin çekilmesi ile ilgili 'yasal kayıt ısrarı' ortadan kalkmış görünüyor.
Bu noktada Öcalan'ın kritik bir rol oynadığı açık.
PKK ile devlet arasındaki 'mesafe'nin açılma anlarında, Kandil ve BDP'nin 'direnme' ya da 'kurumlaşma talebi' ısrarlarında Öcalan devreye giriyor, mesafeyi kapatıyor, talep çıtasını aşağıya çekiyor.
Ankara kulislerinde az çok bilinen şu:
MİT ve Öcalan üç husus üzerinde mutabakata varmışlardı.
(1)Barış sürecine göz kulak olacak sivil bir komiyonun kurulması, (2)Meclis'te bir komisyon oluşturulması ve (3)çekilmeye ilişkin bir karar çerçevesi ya da yasal bir çerçeve.
İlk iki husus, her iki taraf açısında da, AK Parti'nin TBMM'ye komisyon başvurusu ve 'Akil İnsanlar' Heyeti'yle az çok yerine gelmiş bulunuyor.
Yasal adımdan ise hükümet vazgeçti.
Bunun nedeni, gerekli hukuki çerçevenin üretilememesi ve bunun pek çok açıdan sakıncalı bulunması oldu. Meclis Başkanı ve Adalet Bakanı'nın 'yasal bir çerçeve olabilir' açıklamalarından bir süre sonra, Başbakan'ın 'silahlarını bıraksınlar çıksınlar' açıklaması bu konuda izlenen yola işaret ediyor.
Ancak anlaşılıyor ki, Öcalan'la yapılan görüşmelerde bu durum kendisine anlatılarak, 'imkansızlık' tarif edilmiş. 'İkna' olan Öcalan da mektuplarında kendince bunu tarif etmiş .
Bu durumda denebilir ki, 'Barış Süreci'nin ilk aşaması, eylemsizlik ve silahların sınır ötesine çekilmesi siyasi açıdan önemli ölçüde tamamlanmış bulunuyor.
Bu nokta, Kürt siyasi hareketinin görüntüsü açısından da anlam taşıyor.
Kandil'den ve BDP'den durumla ilgili ne tür açıklamalar ve itirazlar gelirse gelsin, ikna olan onlar oluyor ve nihai hamle İmralı'dan geliyor. Öcalan'ın Kürt Haraketi'nin stratejik ve taktik aklı üzerindeki hakimiyeti iyice mutlaklaşmış durumda. Kürt kamuoyunu kuşatan Nevruz konuşmasının bunu teyit etmesi yanında pekiştirdiğini de özellikle eklemek gerekir.
Peki Öcalan nasıl bir yol izliyor?
Görünen o ki, Öcalan'ın siyaset tarzı yol üzerinde kurucu ve bağlayıcı unsurlar üretmekten çok, Kürt hareketinin kamusal alanda siyasi meşruiyetini sağlamak, o alanda önce varolmak, soluk almak üzerine kurulu.
Yollara döşenecek taşlar için bu esası bozmuyor Öcalan.
Örneğin geri çekilmede Meclis'in devreye girmesi ve yasal çerçeve koşulunu geri alabiliyor.
Görüşmelerin ve çekilmenin kurumsallaşmasını hedef alan Kürt Hareketi'nin İmralı dışındaki unsurlarına ise, Öcalan'ın çizdiği yeni sınırlara uyum sağlamak kalıyor.
Gelelim genel tabloya…
Kürt sorunu barış masasında şüphe yok…
Bu tür sorunlara ilişkin Güney Afrika'dan İrlanda'ya pek çok formel çerçeve ve model de bulunuyor. Hakemlik yapacak Akiller, Hakikat Komisyonları, görüşme sürecinin ara hukuk üretmesi, kurumsallaşması, gözetim altında yapılması, 'ver-al mekanizmaları'nın netliği bunlar arasında sayılabilir.
Türkiye'de de beklenti önce bu yönde oldu. Hakim Akil İnsanlar, silahların çekilmesi için yasa ve yasal nezaret gibi hususları aradı demokrat ve liberal gözler…
Olmadığı oranda eleştiri sesleri yükseldi…
Fakat gerçekler, eleştirileri bile düz itiraz haline çevirecek oranda, başka yönde seyrediyor…
Türkiye, devlet-Öcalan görüşmeleriyle kendisine has, Kürt sorunu merkezli, ama adını tam koymadığı, mevcut yasal olanakları ve sistem çerçevesini zorlamayan, Kürt hareketine ve varlığına yer açmaya çalışan bir istikamette ilerliyor.
İlerleme bile kendi başına, farklı ve yeni bir model içinde yol alındığını gösteriyor.
İkinci safha, demokratikleşme safhası elbet daha kritik olacak, özellikle anayasa merkezli pek çok adım gerektirecek, mevcut kurallar yerini yenilerine bırakacak, Kürt sorununun nasıl kalıcı şekilde çözüleceğine dair ilk işaret bu noktada verilecek…
Bunun kapısına yaklaşıyoruz…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.