Türkiye’nin “Suriyeli sığınmacılar” adlı devasa sorunu, Ankara’nın ideolojik körlükle malul olarak çoktan iflas etmiş Suriye politikasının acı meyvesidir.
Sorunun büyüklüğünü anlatan rakamlar ürkütücü...
Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısı 2 milyon civarında.
Bunların 1 milyon 758 bini kayıt altında.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNCHR) verilerine göre bu Suriyeli sığınmacı nüfusunun yüzde 42’si Türkiye’de.
Bölgedeki en çok sayıda Suriyeli sığınmacı Türkiye’de.
Ve bu nedenle de Türkiye dünyanın en çok sığınmacı ağırlayan ülkesi konumunda.
Resmi verilere göre Suriyeli sığınmacıların yüzde 14’üne tekabül eden 258 bini kamplarda yaşıyor. Geri kalan 1,5 milyon kişi başta Şanlıurfa (467 bin), İstanbul (330 bin), Gaziantep (253 bin), Şırnak (190 bin) ve Hatay (204 bin) olmak üzere Türkiye’deki 72 vilayete dağılmış durumdalar.
Kilis’in vaziyeti, sorunun vahametini gösteren uç bir örnek: İlin nüfusu sadece 128 bin iken buna 86 bin Suriyeli sığınmacı eklenmiş...
Sığınmacılar hakkındaki veriler ise Türkiye’nin omuzlarındaki yükün ağırlığını anlatıyor:
1 milyon 758 bin Suriyelinin sadece yüzde 10’u okur-yazar.
Eğitimli ve geçerli bir meslek sahibi olanların oranı ise son derece düşük.
Suriyelilerin yarısı 18 yaşın altında.
Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı 100 bin...
Ve nihayet, Türkiye’nin sığınmacılar için bugüne kadar harcadığı para 5,5 milyar dolar civarında.
Bu bilgileri, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HUGO) Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan’ın, Konrad Adenauer Vakfı ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin geçen hafta Antalya’da düzenlediği 29’ncu Türk-Alman Gazetecilik Semineri’nde yaptığı sunumdan aktardım.
Her biri çok şey anlatan bu verilerin yanına, HUGO tarafından yürütülen “Türkiye’deki Suriyeliler Algısı” araştırmasının sonuçlarını koyunca, sorunun içerdiği patlayıcılık daha iyi görülecektir.
Araştırma 3-12 Ekim 2014 tarihlerinde 15 ilde 1501 katılımcıyla yapılmış.
Esas sorun, Türkiye toplumunun Suriyelilere vicdani bakış açısında değil. İnsanlarımızın yüzde 72,2’si Suriyelileri “Zulümden kaçanlar, misafirlerimiz ya da din kardeşlerimiz” olarak görüyor.
Suriyelilerin savaş devam ederken ülkelerine geri gönderilmelerini onaylayanların oranı yüzde 30’da kalırken, bu tedbire karşı çıkanların oranı 57,8’e varıyor.
Mesele, Suriyelilerle birlikte yaşama hususundaki sorulara verilen cevaplarda...
“Suriyeliler işimizi elimizden almaktadır” diyenler yüzde 56,1.
Suriyelilerin şiddet, hırsızlık ve fuhuş gibi suçlara bulaşarak ahlak ve huzuru bozdukları kanaatinde olanlar yüzde 62,3.
Suriyelilerin kültürel olarak kendilerinden farklı olduğunu düşünenler yüzde 70,6.
Suriyelilerin Türk toplumuna uyum sağlamayacağı görüşünde olanlar yüzde 66,9.
Nüfusun yarısı (yüzde 49,8) “Suriyeliler ile komşuluk yapmak beni rahatsız eder” diyor.
En yüksek direnç ise vatandaşlık konusunda. Nüfusun yüzde 84,5’i sığınmacılara vatandaşlık verilmesine karşı.
Murat Erdoğan sunumu sırasında şunları söyledi:
“Medya bu olayın (Suriyeliler sorunu) ne kadar da dev ve kapsamlı bir konu olduğunun farkında değil. Türkiye 90 yılda 2 milyon Türk soylu göçmen aldı. Son dört yılda gelen 2 milyon Suriyeli sığınmacı büyük bir sayıdır ve bunlar Türk soylu da değildir. ‘Esad nasıl olsa düşecek, birkaç ay kalıp giderler’ diyerek, bir öngörüsüzlük neticesinde Suriyelileri aldık. Şimdi bunun önümüzdeki dönemde en çok konuşulacak konu olacağını düşünüyorum. Sadece ‘Bunlar din kardeşimizdir’ denilerek uyum politikası geliştirilemez. Suriyeliler kalıcıdır ve artık misafirlik kavramı ile bu durum yönetilemez.”
Erdoğan, evrensel hukuk çerçevesinde Suriyelilere mültecilik hakkı verilmesinin yanı sıra eğitim ve istihdam alanları başta olmak üzere etkin uyum politikalarının geliştirilmesini, Türkiye’nin bu ciddi krizi yönetebilmesinin ön şartı olarak görüyor.
İktidar ise krizi yönetmek yerine gizlemeyi deniyor.
Ezgi Başaran’ın 22 Mayıs tarihli yazısından öğrendiğimize göre İçişleri Bakanlığı üniversitelerin Suriyeli sığınmacılarla ilgili saha araştırmalarını sözde güvenlik mülahazalarıyla izne bağlamış.
Akademik araştırma özgürlüğünün iktidarın siyasi çıkarlarını koruma içgüdüsüyle engellenmesinden başka bir anlama gelmiyor bu yeni fiili yasak... Saha araştırmalarından elde edilecek bulguların iktidarın Suriye politikasına yönelik eleştirilere zemin oluşturması kaçınılmazdır.
Neticede, Suriye’deki savaşın bir tarafını her bakımdan destekleyip yıkım ve ölümün artmasına hizmet ettikleri halde düşmanlarını yıllardır yenemeyenler, bu tutumlarıyla Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısının muazzam seviyelere çıkmasında rol oynamışlardır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.