Yıl sonuna geldik... Herkes bilanço çıkarma peşinde... Peki, siyasi bilanço ne?
Bugünlerde Türkiye, son yıllarda yapmaya alışık olduğunu yapmıyor, yapamıyor, bilanço çıkarmaya çalışırken değişim ve demokratikleşme hamlelerini tartışamıyor. Tersine; çevirdiğimiz her sayfada seçim sonrası itibariyle karşımıza bir başka aksaklık, bir başka hukuksuzluk, bir başka aşırılık çıkıyor. Şimdi ve son dönemlerde bunları soluyor, bunları tartışıyoruz... Soru şudur: Bu tartıştıklarımız "marangozun asıl işi"ne mi, yoksa "marangozun hataları"na mı gönderme yapıyor? Kanımız ikincisidir. İkincisidir ama aksaklıklar, hatalar, aşırılıklar öyle boyutlara doğru ilerliyor ki, sorular derinleşiyor, endişeler artıyor. Nasıl bir evreden, hangi süreç ve araçlarla geçtiğimizin artık farkında olmayan yok... Türkiye 2002 yılından bu yana yeni ve eski aktörler arasında büyük bir iktidar savaşına tanık oluyor. Ancak aynı zamanda özgürlüklerin genişlemesi ve devletin sivilleşmesi üzerine oturan bir demokratikleşme süreci de yaşıyor. Ve "mücadele" ile "demokratikleşme", bu iki süreç birbirini besliyor ve tetikliyor. En azından bugüne kadar besledi ve tetikledi. Peki, bugün durum ne? "Hatalar"ın, artması, arttığı oranda "yerleşikleşme" ve "sistemleşme" görüntüsü vermesi, pekçok çevrede, bu iki süreç arasındaki bağların koptuğu, en azından esnediği kaygısını yaratıyor. İlk sürecin, iktidar mücadelesinin önemli ölçüde son bulduğu, bu durumda, ihtiyaç duyulan destekleyici diğer sürecin artık "demokratikleşme" değil, "iktidar konsolidasyonu" olduğu kuşkusu doğmaya başlıyor. Kanıt mı? İşte İçişleri Bakanı... Şöyle buyurmuş: "Terör örgütünün yürüttüğü çalışma sadece dağda, bayırda, şehirde, sokakta, arka sokaklarda haince pusu kurarak yaptığı saldırılardan ibaret değil. Bir başka ayağı daha var. Bilimsel terör var... Resim yaparak, tuvale yansıtarak, şiir yazarak, şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak. Hızını alamıyor. Terörle mücadelede görev almış askeri ve polisi, sanatına çalışmasına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyorlar. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor. Arka bahçe İstanbul'dur, İzmir'dir, Bursa'dır, Viyana'dır, Londra'dır, Washington'dur, üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur... Arka bahçede ayrık otuyla ayrık otları birbirine karışıyor. Bir kısmı faydalı, bir kısmı zehirli..." Bu cümleleri okuduğumda da içim bulanmıştı, yazarken de bulanıyor... Hangi AK Parti'den bu bakan? Zamanımıza hangi çağdan ışınlanmıştır? Her ağzını açışında özgürlüklerin ruhunu hedef alıyor, 12 Mart, 12 Eylül askeri savcılarını çağrıştırıyor... Kötü ve kaba sağcılığın, soğuk savaş mantığının, 70'li yılların Komünizmle Mücadele Dernekleri dilinin bu kadar tehlikeli ve çapsız haliyle çoktandır karşılaşmamıştık bu ülkede... Ama mesele "bakan'da değil... Mesele "tercih"te... Soru açık: Tercih bakan tercihi mi yoksa siyasal tercihi mi? Marangoz hatası mı yoksa marangozun yeni tarzı mı? 2005'ten itibaren demokratik açılım sürecini idare eden Beşir Atalay'dan sonra yapılan bu içişleri bakanı tercihi ne ifade eder? Sorularım ve kaygılarım var... Başbakan şiddetle mücadeleden söz ederken, sıkça "demokrasiden, haklardan, özgürlüklerden asla ve asla taviz vermiyoruz" der... Nasıl? Bu bakanın, bu zihniyetin tüm tarlayı yakma mantığı, siyasi alanı, düşünceyi, ifadeyi imha etme mantığıyla mı? Bu soru her yönüyle 2012'de yanıt bekliyor...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.