Bir ülkede kritik bir referandum yapılıyor... Kritik zira bir grup bu referandumu mevcut siyasi iktidar ve yandaşlarının devleti ele geçirme girişimi olarak görüyor, bu endişeyle otoriter bir anayasanın değiştirilmesine "hayır" oyu veriyorlar. Kritik zira bu referandum aynı zamanda derin ve sert bir değişim süreci yaşayan bir ülkede yapılıyor, evet oyu verecekler bu süreci desteklemek ve derinleştirmek arzusunu taşıyorlar.
Ve sonuçta, tüm referandumların ya da iki turlu seçim sistemlerinin (ABD başkanlık seçimlerini düşünün) ürettiği kutuplaşmayı giderecek, dindirecek bir sonuçla bitiyor.
Zira evet ve hayır arasında yüzde 16'lık bir fark var...
"Evet" yani umut, "hayır"a yani korku ve umutsuzluğa galebe çalmış, çoğunluk bir tür ince ayar yapmış durumda.
Ve kazananlar küstahlaşmıyor, ülke siyasetinin seyri değişmiyor.
Buna rağmen merkez medyada, duruma birkaç zayıf ayak uydurma girişimlerin dışında, bir gürültü var.
Sonuçlardan memnun değiller...
Hayırcı tutumlarına oranla bu anlaşılabilir.
Ancak sonuçların Türkiye'yi karanlığa götüreceği iddiasını bu kez bu sonuçların tahliline dayandırmak gerçekten garip bir tutumun ötesine geçemiyor.
Kutuplaşmadan, Türkiye'nin bölündüğünden söz ediyorlar...
Bu tür oylamalarda siyasi kutuplaşma tabiidir, bölmez. Kutuplardan biri meşru ve yasal sınırlar içinde değişimi taşıyorsa, direnenler dünyanın ve zamanın merkezi olmadıklarını zamanla anlarlar, çünkü sistemler bireylerden hızlı değişir...
Birey genellikle intibak eder ya da yaşlılığı kabul eder...
Seçim coğrafyasının sıkıntılı olduğundan söz ediyorlar. Kıyılarda laikçi ve tutucu, Anadolu'da karşıt bir eğilim olduğunu söylüyorlar. Kürt bölgesinde ayrı bir durumu öne çıkaran bir tablodan dem vuruluyor.
Evet bu bir ölçüde doğrudur, bir sıkıntı nedenidir. Ama bu, Türkiye'nin tarihi tablosudur ve bu tablo son 5 seçimdir korku, endişe politikaları tarafından tahrik edilmektedir. Buna karşılık yüzde 16'lık fark bu tablonun ters dönmeye başladığının da bir göstergesidir.
Kaldı ki, bir ilde tüm seçmenler evet ya da hayır demiş değildir. Katmanlar vardı ve her il içinde çeşitlilik vardır. Bu da Kürt, laik ya da dindar kesimlerdeki değişimle birlikte okunmalıdır; zira entegrasyon, sekülerleşme ve demokratikleşme eğilimlerinin arttığını gösterir.
Peki Batı'dan nasıl görünüyor durum?
Dün New York Times'ın başyazısı Türkiye'deki referandum üzerineydi.
İlk üç paragrafını birlikte okuyalım:
"Ortadoğu'nun en sağlam demokrasisi olarak bilinen Türkiye, yapılan referandumla özgürlükleri daha da güçlendirdi. Anayasa değişikliği paketine halkın yüzde 58'inin onay vermesi, ordunun bundan sonra siyasete müdahale edemeyeceği anlamına geliyor. Bu ezici 'evet' oyu Türklerin darbelerden muhtıralardan bıktığını ve artık sadece seçilmiş politikacılar tarafından yönetilmek istediğini ortaya koyuyor...
Türk ordusu ve onun yakın müttefiki sayılan yargı kurumu, kendilerini modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün bıraktığı militan laikliğin garantisi, koruyucuları olarak görüyorlar. Bu iddiayı da son yarım yüzyılda yapılan üç darbenin üstünü örtmek için kullandılar. Başkan Obama referandum sonucunu bu nedenle Türk demokrasisi adına olumlu bir adım olarak değerlendirdi.
Değişiklikler arasında kanlı 1980 darbesinin sorumlularının dokunulmazlığını kaldırmak da var. Değişiklikler ayrıca sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının yanı sıra, gelecekteki darbe teşebbüsleri yapacak askeri görevlilerin sivil mahkemelerde yargılanması yolunu açacak. Anayasa paketinin diğer maddeleri, kişisel bilgilerin izin alınmadan kullanılmasını da yasaklıyor. Ayrıca vatandaşlara Anayasa Mahkemesine başvurma hakkı tanıyor ve kadın, çocuk, yaşlı ve engellilere daha fazla haklar veriyor..."
İşte böyle...
İçi yaşlananlara ve siyasi hipermetroplara duyurulur...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.