Almanya'da Merkel hükümetinin yaklaşık yüzde 40'ı kadın vekillerden oluşurken, bizim tek kadınlı hükümetimiz baştan 'eksikli' bir hükümet.
Geçen hafta Münih’teydim. Alman gazetelerinin mutlu haberlerinden birisi Angela Merkel hükümetinin 33 yaşındaki Aile Bakanı Kristina Schröder’in doğum yapmasıydı. Kristina Schröder, 24 yaşında Federal Meclis’e girdi ve üç yıldır bakanlık yapıyor. Schröder, Alman siyaset tarihindeki bakanlığı sırasında doğum yapan ilk isim.
Avrupa’nın çok tartışılan kadın bakanlarından biri de 1962 doğumlu Avusturyalı bakan Doris Bures. Doris Bures, ‘kadın bakanlığı’ yaptığı dönemde, erkek şiddetini protesto amaçlı olarak astırdığı afişlerde erkekleri şiddete düşkün olarak gösterdiği iddiasıyla erkek dünyasından tepki gördü. Avusturya’da bir ‘erkek partisi’ (Männerpartei) kurulmasına neden olduğu bile iddia edildi. Boris’in ‘tepeden inme’ bir şekilde cinsiyet rollerini ve cinsel kimlikleri yeniden tanımlamaya çalıştığı yönünde erkek yorumlarının yapıldığını da vurgulayalım.
Almanya’da Sosyal Demokratların egemen olduğu hükümetlerde kadın bakan oranı yüzde 50’ye kadar yükselebildi. Merkel yönetimindeki Hıristiyan Demokratlar, bu konuda duyarlı olmamakla suçlanıyorlar. Şu anki Merkel hükümeti 16 kişiden oluşuyor ve bunların 6’sı kadın (yani yüzde 40’a yakın bir oran söz konusu).
Meclis’te yüzde 14, hükümette yüzde 4
12 Haziran seçimleri öncesinde kadın örgütleri, Türkiye’de ‘yarısı kadınlardan oluşan bir Meclis’i hedefleyen kampanyalar yürüttüler. Geçmişe oranla bir ilerleme sağlanmasına rağmen yüzde 14’te (78 kadın milletvekili) kalındı.
Hükümet listesine bakınca ilk dikkatimi çeken nokta, kadın bakan sayısının 2’den 1’e düşmesi oldu. 26 kişilik kabinedeki kadın oranı yüzde 4’ün bile altında. AK Parti sıralarında oturan ve bakanlık yapabilecek donanıma sahip birçok kadın olduğunu biliyorum.
Başbakan’ın iddialı ve ‘sonuç odaklı’ bir hükümet kurduğunu görüyoruz. Böyle bir hükümetin neredeyse tamamen erkeklerden oluşması ciddi bir zaaf. Bakanların yeteneğe, birikime ve ‘hedefler’e göre belirlenmesini elbette anlıyorum. Ancak kadınların birikimlerini arttırabilmeleri için onlara şans tanınması şart.
Temsilde kadın oranı neden önemli?
‘Doğu toplumları’nda ‘kadının görünürlüğü’ne çok olumlu bakılmaz. Kadınların kısıtlandığı toplumlar, ‘eksikli’ toplumlardır. Şehirlerin düzeninden kanunların düzenine kadar bir toplumun yaşayış düzenini şekillendiren bütün göstergeler ancak kadınların da katkısıyla gelişim sağlayabiliyor.
Örneğin on yıllardır töre cinayetlerinde kanunlar kadınların aleyhineydi. Mahkemeler de erkek egemen bir mantığa sahip oldukları için töre cinayetlerinin faili olan erkekler korunuyorlardı. Bu da töre cinayetlerinin yaygınlaşmasında ve kalıcılaşmasında rol oynuyordu. Bu konuda en kalıcı tepkiyi kadın örgütleri oluşturdu ve değişiklikler onların etkisiyle gerçekleşti. Şimdi daha ağır yaptırımlar oluştu.
Özellikle de siyaset dilinin sertleştiği ve siyasetin ‘erkeklik gerilimi’yle dolup taştığı dönemlerde, duyarlı, uzlaşmacı, koruma içgüdüsü gelişmiş kadınlara ihtiyaç artıyor. Kürt toplumunda bir gelenek vardır. Kavga eden erkeklerin arasına giren kadın başörtüsünü yere attığı zaman kavga orada biter. Birçok kan davası ve büyük çatışma, böyle davranan cesur kadınlar sayesinde önlenmiştir. Türkiye’nin bütün bölgelerinin cesur çıkışlar yaparak kavgalara, anlamsız gerginliklere, şiddet yarışlarına, kontrolden çıkan rekabetlere ‘son’ diyebilecek kadınlara ihtiyacı var.
Tabii, sayısal olarak bu ülkedeki kadınların yarıdan çoğunu oluşturan başörtülü kadınların Meclis’te temsil edilmeyişlerinin oluşturduğu boşluk da önümüzdeki süreçte birçok tartışma yaratacak.
Tek kadınlı hükümet, eksikli bir hükümet sayılır, baştan söyleyelim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.