• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 10 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 1 °C

Hükümetin Kürt ufku

Ali Bayramoğlu

Geçen hafta gazeteler Kürt sorununda AK Parti'nin yeni stratejisi olarak adlandırılan haberlerle çalkalandı. "Yeni strateji" vurgusu doğal olarak yeni bir tartışma başlattı.

Haberlere göre, Kürt meselesine ilişkin olarak, asayiş tedbirleri sürecek, yeni bir Oslo süreci olmayacak, İmralı dikkate alınmayacak, silah bırakma görüşmeleri ancak PKK'nın burnu sürtüldükten, bölge halkı PKK ve KCK'nın baskısından kurtarıldıktan sonra düşünülecek. Sorunun görüşme yeri ise parlamento olacak. BDP örgütle bağlarını koparırsa muhatap alınacak. Çözüm siyaseti çerçevesi ise bireysel haklar sınırını aşmayacak, örneğin Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesi söz konusu olmayacak...

Önce şunu görmek gerek:

Bu hususlar, siyasi iktidarın son dönemde sürdürdüğü, seçimlerden sonra derinleştirdiği bir stratejiye denk düşüyor...

Duruma en net ve açık teşhisi "eski güvenlik öncelikli politika'nın yeni giysisi" diyerek Cengiz Çandar koydu.

Ocak başında hükümet çevreleriyle yaptığım görüşmeler sonrası kaleme aldığım "Oslo sürecinden bu noktaya nasıl gelindi" başlıklı yazıda şöyle demiştik:

"Hükümet çevrelerinin bakışı şu: 'Örgütün silahlı güçlerinin Türkiye'den çekilmesi için görüşmeler belli bir noktaya gelmişken, Kürt siyasi hareketinin görüşme masasına silah koyması, daha çok şey elde etmek için şiddete başvurması, hükümetin rota değiştirmesine yol açtı. Asayiş politikalarında çıtanın yukarı çekilmesini gerektirdi ve getirdi...'

Bunlar üç ayaklı taktiksel bir politikayı ifade ediyor:

(1) PKK'nın silah kullanarak görüşme yapamayacağını anlamasını sağlamak, (2) Örgütü gerçek güç sınırına indirmek, (3) Kürt sorunuyla Kürt siyasi hareketi arasındaki bağları esnetmek..."

Siyasi iktidarın bu istikamette Kürt dağını, Kürt siyasi alanını ve bu alana temas eden her aktör ve eylemi sıkı takip ve baskı altına aldığı çıplak bir gerçek.

Öylesine ki, bu konuda iktidar elitleri arasında, uygulama ve operasyon kapsamı gibi konular dışında, büyük bir bakış farklılığı bulunmuyor.

Peki yenilik nerede?

Yenilik sürdürülen bir politikanın devam edeceğinin vurgulanması, bir tür siyasi irade beyanı olarak kamuoyuna anlatılmasında...

Bu da önemlidir...

Hükümetin, "siyasetsizlik" halini ve "demokrasi ihlallerine yol açan güvenlikçi tutumu" sürdüreceğini göstermektedir.

Ve bunun muhtemel sonuçları da ortadadır.

Kürt sorununda gerginliğin derinleşmesi beklenen ilk açık sonuçtur...

Sorunun (askerden farklı iktidar elitlerine değin) içeride ve (Suriye'den İsrail ve Irak'a değin) dışarıda farklı güç arayışları ve güç savaşlarının belirleyici aracı haline gelmesi ciddi bir ihtimaldir...

"Kürt sorunu- siyaset- demokrasi- çözüm" dörtlüsü arasındaki bağların esnemesi bir başka sonuç olacaktır...

Geldiğimiz noktayı nasıl değerlendirmek gerek?

Geleceği ve tıkanıklıkları kestirmek için bir önemli soru da budur...

Nitekim siyasi iktidarın Kürt politikası, "Kürt sorunu yok, iç ve dış düşman meselesi vardır, Kürt talebi yok üç beş eşkıyanın kalkışması vardır, asayiş önemleri dışında her adım ülkeyi böler, eşkıyaya yarar" şeklinde özetleyebileceğimiz 90'lı yılların resmi politikalarıyla karşılaştırılıyor.

Benzerlikler ne yazık ki var...

AK Parti'nin "Kürtler üzerinde örgüt baskısı, Kürtlerde korku var, sorun bu yüzden derin, bu yüzden mesele Kürtler ile örgüt arasındaki bağı zayıflatmak, bunun için asayiş tedbirlerini uygulamaktır, ek olarak birey hakları ve hizmet devreye girince Kürt sorunu önemli ölçüde buharlaşacaktır" yaklaşımı, 90'ların hiç bir sonuç vermemiş, sorunu azdırmış ve ortalığı kan gölüne çevirmiş politikalarını akla getiriyor...

Bununla birlikte bu tür benzetme de açık bir haksızlık olur.

Zira biliyoruz ki, siyasi iktidar, 90'lardan farklı bir yol tutturmaya çalışıyor. İnkar ve yasa dışı asayiş hamleleri dönemini sona erdiren, Kürt kültürel kimliğini tanıyan, bu konuda birey hakları alanını genişleten bu iktidardır...

Peki bugün sorun nedir?

Bugün sorun, iktidarın kullandığı siyasi araçlara inancının azalması, demokratikleşmenin ve özgürlük hamlelerinin ters sonuçlar istikamette endişe duymasıdır.

Bu ise hükümetin "tek taraflı, sadece vermek ve istediğin kadar vermek", mantığına dayalı siyaset anlayışının ve kendi sınırlarının uç noktası"na gelmesine işaret etmektedir

Bu durum bugün bir acz ve kriz olarak karşımıza çıkıyor...

Hükümet ve Başbakan kendi sınırlarını aştığı zaman, yeni bir sayfa açmak mümkün olacaktır.

Devrimci Halk Savaşı mantığıyla şiddeti bir siyaset aracı olarak kullanan Kürt siyasi hareketinin ana eğilimine rağmen, bu böyledir...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89