Mevcut siyasi kavgada kimi tutarsanız tutun, bu ülkenin kısa vadede demokrasi ve hukuk devleti olacağına dair en ufak bir umut kalmadı.
İktidar, emniyet ve yargı içinde kümelenen bir ‘cunta’ olduğunu ve bu yapının kendisini hedef aldığını iddia ediyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, Başbakan ve çevresi Gülen cemaatinin emniyet ve yargıdaki nüfuzunu, kendi siyasi hedefleri için kullanırken, durumdan hiç şikâyetçi değildi. Türkan Saylan’ın evine şafak baskını yapılırken, gazeteciler ve binlerce BDP’li gözaltına alınırken, kürsülerden Türkiye’nin ‘bağırsaklarının temizlendiğini’ anlattılar.
Başbakan o dönem “Emniyet teşkilatımız hem demokrasinin, hem hukuk sisteminin hem de daha genel anlamda rejimin sarsılmaz bir güvencesi, adeta bir sigortasıdır” dedi.
Oysa demokrasinin güvencesi, polis ya da ordu değil, kuvvetler ayrılığıdır. Hukuk devleti, metin yazarlarının süslü laflarıyla, kapalı kapılar ardından yapılan at pazarlığıyla değil, bağımsız yargıyla olur.
Adorno’nun dediği gibi ‘Yanlış bir hayat doğru yaşanmaz’.
Yolsuzluk operasyonundan panikleyen iktidar da bugün ‘paralel devletle mücadele ediyorum’ bahanesi altında hukuk devletine yönelik ağır bir darbe indiriyor. Hem mecazi, hem de hukuki anlamda bir sivil darbe... İçişleri Bakanı ve oğlunun içinde olduğu ilişkilerden rahatsız değil, ama onun üzerine giden savcı ve polisten rahatsız. Savcıların elini kolunu bağlayarak, adli kolluk sistemini kendi emrine sokarak, emniyette cemaatle ilişkilendirdiği herkesi tasfiye ederek, ‘Dokunan yanar!’ diyor.
Daha da kötüsü, bundan sonra yapılabilecek herhangi bir yolsuzluk soruşturmasının önünü kesiyor.
Biz bu filmin ilk versiyonunu zaten görmüştük!
Yine de Tayyip Erdoğan, muhtemelen Gülen cemaatiyle girdiği kavgayı, devletin yaptırım gücünü kullanarak kazanacak. Hizmet hareketini ikinci bir 28 Şubat dönemi bekliyor. Buldozer gibi, önce devlet içinde cemaate yakın isimleri, sonra sermaye yapısını, ardından mevcut kavgada kendi yanında yer almayan herkesi ezip geçecek...
Ama ardından kurulan rejim de demokrasi değil ‘Tayyip Erdoğan Rejimi’ olacak.
Hep söyledim. İktidarın ‘paralel devlet’ iddialarını yadsımıyorum. Bizler zaten uzun zamandır bazı davalardaki tertiplerden yakınıyor, hatta bas bas bağırıyorduk. İddialar araştırılmalı, MİT devrede olmalı, ancak bu yapılırken de Fethullah Gülen hareketine gönül veren masum bürokratlar ile ‘cunta’ dedikleriniz arasında mutlak ayrım yapılmalı. Yoksa 28 Şubat’tan ne farkınız kalır?
Zaten bana sorarsanız her durumda bu kavganın ardından demokratik bir düzen kurulma ihtimali yok.
Bülent Arınç’a soru
Bülent Arınç kabinede aklına, vicdanına güvenmek istediğimiz bir isim. Açıklamaları makul ve dengeli. Ama çok merak ediyorum... Gazetelerde okuduğumuz iddia ve telefon görüşmelerinden rahatsız olmuyor mu? Danıştay seçimleri sonrası “Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor” derken, şimdilerde şikâyet ettiği yargıda aynı isimler yok muydu? Ayrıca 2 yıl önceki Pensilvanya ziyaretinde, bazı generallerin serbest bırakılması konusunu gündeme getirdiği iddiası, hem cemaat hem de Ak Parti kulislerine yansımıştı. Bu doğruysa, bir hukukçu olarak kendisi o zaman içinde olduğu bu durumu hiç garipsememiş miydi?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.