2010’da anayasa değişikliği halkoylamasıyla kabul edildikten sonra HSYK üyelerinin yargıçlar tarafından seçimi gündeme gelmişti. 2010 Ekimi’nde alelacele yapılan seçim sonuçlarını Yeni Şafak gazetesi, “Yargı, YARSAV’ı tasfiye etti!” zafer çığlığıyla karşılamıştı. Bugün Başbakan’ın ve hükümet yanlısı medyanın devlet içindeki çete örgütlenmesinin bir parçası olduğunu, üyelerinin suç işlediğini iddia ettikleri, yeni Adalet Bakanı’nın bildiri yasağı getirdiği HSYK üyelerinin yarısı, AKP’nin yargıda kazandığı bu ‘zafer’ sonucunda bu kurula seçildi.
Radikal’de 19.10.2010’da ‘HSYK seçimi şaibeli değil mi?’ başlıklı yazıda, durumu şöyle özetlemiştik: “(…)Demokrasi açısından utanç konusu olacak bir sonuç, demokrasi zaferi olarak sunuldu. Ortada bir zafer olduğu kesin. Ama Adalet Bakanlığı bürokrasisinin, dolayısıyla AKP’nin zaferi bu, demokrasinin değil. Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı’nın adli yargıda, Personel Genel Müdürü’nün idari yargıda birinci gelmesi, bu seçimlerin 1930’ların Türkiyesi’ndeki milletvekili seçimleri kadar ve ancak o kadar demokratik olduğunu gösterir. Yıllarca personel genel müdürlüğü yapmış (..) müsteşar yardımcısının hazırladığı iddia edilen ve kendisinin de aday olduğu listedeki on aday da seçilmişse, durum vahimdir.(..) Bugün Türkiye’de şaibeli bir seçim yapıldıysa, bu HSYK’da bakanlık bürokratlarının devşirdiği listenin tulum çıktığı seçimdir. Bunun Başbakan’ın bilgisi dışında gerçekleştiğine inanmak mümkün mü?”
Bugün aynı Başbakan’ın HSYK üyeleri hakkında söyledikleri ortada. O dönemde HSYK’nın şaibeli seçimlerini savunanlar, şimdi HSYK üyelerini suçlu ilan ediyor. Dönemin dokunulmazını, şimdinin ağır ceza mahkemesi zanlısı orgenerali şüpheli olarak gösterdiği için meslekten ihraç edilmişti Van Savcısı Ferhat Sarıkaya. Şimdi Başbakan’ın yakın çevresine kadar uzanan ve yürütülmesi hükümet tarafından engellenen bir soruşturmayı basına açıklayan savcıyı esas suçlu ilan ediyor iktidar. Bir müddet sonra bu savcının suçladığı kişilerin de sanık sandalyesinde oturacak olmaları kuvvetle muhtemel. Savcının yaptığı yasalara aykırı ama soruşturmaları engellemek yasalara çok daha aykırı, çok daha vahim bir eylem değil mi? Bunu yürütme gücünü elinde tutarak yapmak, anayasayı ihlal suçuna girmez mi?
HSYK seçimlerinde demokrasiye karşı kazanılan zafer bugün iktidarın kucağında patlayan bir bombaya döndü. Başbakan ilk fırsatta HSYK’yı yeniden bakanlığa bağlayarak ‘sorunu çözmeyi’ tasarlıyor! Halbuki soruşturmalar karşısında bu yolla kazanılacak zafer AKP iktidarının ve Tayyip Erdoğan’ın siyasal kariyerinin çöküşünün başlangıç noktası olacak. 2014’ün ilk günlerine, mahkeme kararıyla savcılığa ifade vermeye çağrılmış olan oğluna ne yapmasını tavsiye edeceğini bilemediğimiz bir Başbakan’la giriyoruz!
Bu gelişmeler karşısında, yolsuzlukları ve yürütmenin bunları yetki gaspıyla engelleme girişimlerini ikinci plana atıp, yıllardır Başbakan’ın bilgisi ve desteğiyle gerçekleştirilen devlet içinde bir cemaatin oluşturduğu ilişki ağını en büyük sorun olarak görmek mümkün mü? Ya da bu cemaatin Kürt sorununda takındığı şahin tavra haklı olarak işaret edip, Erdoğan iktidarını sallayan bu gelişmeleri barış sürecini dinamitleme hamlesinin bir parçası olarak sadece değerlendirmek mümkün mü? Veya bunların tersine, Erdoğan sendeliyor diye, işin bu cephelerini bütünüyle göz ardı edip, yolsuzluk konusundan başkasını görmek, konuşmak istememek mümkün mü? Bugün Türkiye’de bunların hepsi mümkün. “Yesinler birbirlerini” diyerek sinizmle nihilizm karması bir pozisyonda kendi eliyle kendini siyaset dışına itip, daha fazla marjinalleşmek de. Bunların hepsi mümkün, çünkü bu toplumda siyaset patolojik bir aşk ve nefret ilişkisi ve kronik bir çıkar-güç ilişkisi dışında algılanmıyor.
Bugünkü büyük kriz, demokratik ilkelere sadık kalarak sorunlara çözüm bulmanın, toplumsal yaşamda ve siyasette tavır almanın erdem ve gereğinin herkes tarafından önümüzdeki dönemde biraz daha fazla anlaşılmasını ve benimsenmesini sağlayabilir mi? En azından yeni yıla girerken böyle bir temennide bulunabiliriz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.