Irkçıların Hocalı’yı bahane ederek yaptıkları mitingi bana göre en iyi biçimde izleyen ve değerlendiren, Radikal olmuştu. Bunun Hocalı’da ölenler için duyulan acının sonucu olmayıp, “düşman” belledikleri herkese nefretlerini dışa vurmak için bir vesile olduğunu, bu tür milliyetçilik yapanların, protesto ettikleri karşı tarafın katilleriyle özdeş olduğunu, Hocalı’dan önce bir de Sumgayt olduğunu pek güzel anlatmışlardı, Radikal’in yazarları. Bunlara ekleyeceğim bir şey yok.
Ben daha çok bu mitingde –böyle bir mitingde– “İçişleri Bakanı” sıfatını taşıyan bir kişinin bulunması üstünde durmak istiyorum. Bunun benzerini hatırlamıyorum, yakın tarihimizde.
Bir İçişleri Bakanı herhalde Başbakan’ından habersiz böyle bir şey yapamaz. Dolayısıyla, bu mitingin arkasında, çok da örtülü olmayan bir hükümet desteği vardı, demek herhalde çok yanlış olmaz. Bakın, Bekaroğlu da gitmiş mitinge; çünkü o da Hocalı’da yapılan kıyıma tepki duyuyor. Ama dövizleri görmüş, haykırılan sloganları işitmiş, “Burası bana göre bir yer değil” deyip gitmiş. Ama İçişleri Bakanı orada, konuşuyor, konuşurken söyledikleri, üslûp falan, Bekaroğlu’nu oradan uzaklaştıran genel havanın dışında değil. O dövizlere bakarak, o haykırışları dinleyerek orada bulunmak bu adama herhangi bir sıkıntı vermiyor.
Mitingi düşünen, planlayan, epey pahalıya mal olması gereken ilânları vb. finanse eden kimdir, nedir, bilmiyorum. Umarım kurcalanır ve ortaya çıkar. Böyle şeylerin bilinmesinde yarar vardır. Peki, bunun amacı ne? Daha doğrusu, kime hitap ediyor?
Dünyaya mı bir şey anlatmaya çalışıyoruz yoksa gene Türk Türk’e mi konuşuyoruz? Bunu, “piçsiniz” falan diye pankart taşıyanlara sormuyorum tabii, onlara soracak bir şey yok. Ama İçişleri Bakanı’nı böyle bir mitinge gönderen hükümetin herhalde verecek bazı cevapları olmalı.
Hocalı’da altı yüz küsur insan öldürüldü. Bunun nasıl bir şey olduğunu, kendi gözüyle olayı gözlemlemiş Amerikalı gazeteci arkadaşımdan dinledim. Nasıl bir pislik olduğunu biliyorum. Ama, tekrar edeyim, bu sefer rakamla yazayım, 600 küsur insanın öldüğü iddia edilen (verilen başka rakamlar da var) bir cinayetten, kıyımdan söz ediyoruz. 1915 üstüne ağzımızı açtığımızda, 600 çok küçük bir rakam.
Bu konuya bir biçimde karışan herkese bir laf yetiştirmek için uğraşıp duruyoruz. Fransızlar da Cezayirli öldürmüşler. Evet, öldürdüler. Bizim Sırp isyancı öldürdüğümüz, Bulgar isyancı öldürdüğümüz gibi, onlar da öldürdüler, ağır işkence yaptılar (ama ölenlerin kafalarıyla “Kelle Kule” yapmadılar). Bunlardan kişi olarak en fazla sorumlu olanlar, Salan gibi generallerdi. Onlar da ihtiyarlıklarını –başka nedenle de olsa– hapiste geçirdiler.
Şimdi biz Fransa’ya “Siz genosid yaptınız” dersek, Hocalı için Ermeniler’in tamamını katil ilân edersek, bize söylenenlere cevap vermekte fena halde zorlanırız.
Bu mitingi yapan gözü dönmüş kalabalığın dünyada yaratacağı izlenim de buna ek bir konu. Bu adamlar aslında “Öldürdük, gene öldürürüz” diyorlar. Sözde “Yapmadık! Yalan!” diye reddettikleri şeyi her an yeniden yapabilecek bir makule olduklarını sergiliyorlar. Elbette onlara bunu anlatmanın bir anlamı veya yararı yok. Olan olmuş. Ama bu mitinge İçişleri Bakanı göndererek katılan hükümetin herhalde verecek bir cevabı olmalı. Bu gösterilere katılarak, bu sloganlara sahip çıkarak mı “İnsanlık Ailesi” içinde yer alacaksınız?
Dersim için özür dileyebilirsin (bu tabii çok iyi bir şey). Dilersiniz, çünkü Kemalist değilsiniz. Ama Ermeniler sözkonusu olduğunda ağzınız diliniz kilitlenir. 2012 yılında tarihçilerden komisyon kurmaya kalkışırsınız. Yahudi döven Yeniçeri fıkrasındaki gibi, daha yeni haberiniz oldu çünkü.
Komisyon kuruluyor, ama İçişleri Bakanı hiçbir yerde yanlış bir davranışımız olmadığını ilan etmiş bile. Yirmi birinci ve yirmi ikinci yüzyılları hangi yöntemle Türklük adına fethetmek istediğini açıkça anlatmış.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.