Şahs-ı manevi kavramının tarihi yazılacak olsa bu tarihte önemli bir yer tutacak düşünürlerden birisi de Hobbes’tır. İnsanı en iyi anlayan disiplinlerin başında siyaset felsefesinin gelmesi, insanı insan kılan özelliklerin çoğunun insanın geniş anlamıyla siyasiliğinde yatıyor olmasındandır.
Hobbes, bugün yaşadığımız pürmelal hâl-i memlekete benzer bir dönemde (İngilizlerin iç savaşı) yaşamış ve meşhur balina-misal sefine-i necata (Leviathan) binmenin önemi üzerinde durmuştu.
Hobbes nezih medeniyet yemeğinin, kanlı-bıçaklı mutfağını hiç utanmadan dürüstçe tasvir ettiği için medeniyetin kırılgan abdestini muhafaza etmek isteyen zürafanın kibar hışmına uğramış, “olur mu canım” tepkisiyle karşılanagelmiştir. Mesela şu ibaredeki çirkinliğe bakınız: “İnsan insanın kurdudur.” Bir tek Kürdistan’da, o da bir harf hatasıyla olumlu okunabilen bu cümle dünyanın medeni her yerinde olumsuz görünür. Çünkü insanın insana kurt göründüğü ânı tasvir eder.
Güzelim sebzelerin kıtır kıtır doğrandığı, bıçakların etleri parçalamak üzere indiği ve nimetlerin üstüne işkence eder gibi kızarmış yağ ve kaynar suların (alttan veya üstten) döküldüğü bir yer olan mutfak esasen bir mezbahadan, bir işkencehaneden farklı değildir. Mutfakla yemek salonu arasındaki duvarı yıkan Hobbes’ın bu yalın gerçekçiliğine dayanamayan gözler için Locke iki oda arasına ince bir perde çekmiştir. Medeniyet yemeğini yiyenlerin hafızasının mutfağa dair nisyan ile malul olması sofraya muhabbet ve dostluk katmıştır. Buna milli birlik ve beraberlik (bazen da din kardeşliği) deniyor.
Medeniyet masasına oturmadan önce (masada yer isteyen) Kürd’ün göründüğü hâli hatırlayalım: Terörist. Evet, kurt da Kürt gibi bir teröristtir. Dünyada en terörist olan varlık ise medeniyete/ sözleşmeye girmemiş olan insandır. Zira kurt ihtiyacı kadar öldürürken, insanın öldürmesine sınır yoktur. Fakat ne zaman ki kurttan beter sayılan insan masaya oturur, o zaman birden o kurt gibi insan, nezih mavi gömlekli bir insan olur. Onun Risale-i Nur sohbetine gitmişliğine, devlet eliyle ramak bırakılır. Vahşi Kürt, mütebessim bir insan olur. Masaya oturan kurt, olur sağduyulu bir Kürt.
Medeniyet ve toplumsal sözleşme masasından kalkıldığı an tarafların aldığı hâle bakınız: Birbirlerine kurt oldular (veya eski tabiriyle Kürt oldular. Bkz. “Kürt olma sırası Cemaat’te” yazısı). Siyasetinde ciddi arızalar olsa bile siyasi muhalif bir âlim zatın bugünlerde nasıl tasvir edildiğine bakın? İşbirlikçi, içi boş, müsvedde, özetle: Vatanımıza saldıran hain bir kurt. Masadan kalkan şakirt, oldu hain bir şaki (yolkesici).
Birlikte medeniyet masasına oturulan ve siyaseten işbirliği yapılan milletin temsilcisi, sağduyunun partisi, Ergenekon kurtlarına karşı vatana ‘hizmet’ mücadelesinde yolarkadaşı olan siyasi parti masadan kalkınca birden kalkınma yokuşunu çıkan rant kamyonundan fetvayla koyun atan adi bir hırsız kurt hâline geldi. Koyunları çaldıysa çalmaya yeni başlamadığı besbelli olan bu kurt, masadayken ne kadar dürüst ve temiz idi. Masadan kalkan İslamcı, oldu koyun hırsızı bir vahşi kurt.
Bunlar niye oluyor? Çünkü Türkiye’de devrimi getiren masa devrildi. Taraflar birbirlerine kurt oldular. Muhataba hakaret ve sonu tekfire varacak saldırganlık hep bugün elimizde adam gibi bir anayasanın olmamasındandır. Fakat adam gibi bir anayasanın ortaya çıkması için de belli ki bizim bir sefine-i necat olacak bir anayasaya, bir toplumsal sözleşmeye olan ihtiyacı hissetmemiz gerekiyordu. O noktadayız. Karizma siyaseti ile her şeyi (barış süreci dâhil) parmak ucunda tutarsan bir gün parmakların yorulur.
Kurt, darbeciler ve Ergenekonculardı. Onları yedi dindarlar, şimdi birbirlerine kurt oldular. İkisi de acabalı “milli irade” ile “hukuk”un savaş hâlinde olmasını netice veren garip hâl, esasen daha hadlerin yokluğunu gösteriyor. Türkiye’de eski ittifak gibi eski hukuk da çöktü, daha yenisi oluşmadı. Hadler daha yeni belirecek.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.