Daha işin bu kadar başında Hizbullah'ın devreye girmesi hiç hayra alamet değil. ODTÜ'ye nasıl sahip çıkıldıysa Dicle Üniversitesi'ne de öyle sahip çıkmak şart.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde birkaç gündür süren olaylar gazete ve televizyonlarda ‘karşıt görüşlü öğrenciler’ arasında gerilim şeklinde yer alıyor. Ancak konu Hizbullah yanlıları ve ‘yurtsever gençlik’ olarak bilinen Kürt siyasi hareketinden öğrenciler arasında geçiyor.
Bölgeden gelen haberlerden ve olaylar esnasında çekilen fotoğraflardan ise Hizbullah yanlısı eli kalaslı, öğrenci olmayan kişilerin polis müdahalesine uğramadığını anlıyoruz.
Öte yandan Kürt siyasi hareketinden öğrencilere her türlü müdahalenin yapıldığı biliniyor. Buna helikopterden biber gazı sıkılması da dahil.
Hatta Milletvekili Aysel Tuğluk müdahale sırasında başından yaralandı.
Olayların Hizbullah’a yakın bir gençlik derneğinin ‘Kutlu Doğum Haftası’ sebebiyle düzenlediği bir etkinlik gerekçesiyle başladığı ileri sürülüyor.
Polis takibinden kaçarken Dicle’ye düşüp ölen Murat İzol’un beş gün sonra bulunmasının yarattığı tepkinin de olup bitende rol oynadığı söylenmekte.
Dün çatışmalar daha da şiddetlendi ve birisi ağır olmak üzere üç öğrenci yaralandı. Bıçaklandılar.
Hizbullah herhangi bir örgüt değil. Ciddi bir tabanı var. 90’lı yıllar boyunca devletin bazı kanatları PKK ile çatışması için örgütü himaye etti. Örgüt bu himayeyle serpildi.
Hatırlayalım.
1992 senesinde Hizbullah’ın Çevik Kuvvet tarafından eğitildiğini iddia eden bir haber yapan 2000’e Doğru Dergisi Diyarbakır Temsilcisi Halit Gürgen, haberin yayımlanmasından iki gün sonra öldürüldü.
1993 senesinde Batman Emniyet Müdürü, TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadede “Ne yazık ki, Hizbullah örgütü mensupları bir dönem askerlerden yardım gördüler. Buradaki bazı askeri birliklerde silahlı eğitim yaptılar, lojistik destek gördüler” dedi. Amberin Zaman, Habertürk’te yaptığı bir haberde 1993 senesinde Mehmet Ağar’ın Hizbullah militanlarının yakalanmaması, sadece takip edilmesi emrini verdiğini yazdı.
2007 senesinde Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Zaman gazetesine JİTEM ve MİT’in Hizbullah’la 90’lı yıllarda istihbarat paylaştığını itiraf etti. Hem de açıkça:
“Bu, gayet doğal bir durum. Eğer Hizbullah PKK’nın yerlerini tespit konusunda bir adım öndeyse, onlardan istihbarat alınmasında bir sorun yok.”
Eski MİT Müsteşarı Teoman Koman ise Hizbullah’ı şöyle tanımlıyordu: “PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar.”
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla “öküz öldü ve ortaklık bozuldu”, artık çığrından çıkan Hizbullah’a ihtiyaç kalmadı.
Hizbullah’ın örgüt evlerini polis, eliyle koymuşçasına tespit etti ve örgüt çökertildi. Örgüt evlerinden domuz bağıyla öldürülmüş, betona gömülmüş cesetler çıktı.
Daha sonra Hizbullah davası bir türlü bitirilemediği için yeni bir yargı paketiyle gelen düzenleme sonucunda sanıklar 10 senenin üzerinde tutuklu oldukları için tahliye edildiler.
Tahliye edilenlerin bir kısmı nasıl olduysa yurtdışına kaçtı. Örgüt kurucularından Edip Gümüş herkesin gözü önündeyken kaçabilmelerini “Cenab-ı Hakk’ın İslam düşmanlarını kör, sağır ve dilsiz etmesine bağladı”.
Aralık 2012’de Hizbullah’ın siyasetine yakın bir de parti kuruldu. Adı cin bir kelime oyunuyla Hür Dava Partisi yani HÜDA PAR yani Allah’ın Partisi yani Hizbullah konuldu.
Örgütün ne olduğu da devletin bazı kesimleriyle zamanında nasıl sıkı fıkı olduğu da ortada. Çözüm sürecinde kararlılık varsa bu kararlılık ilk sınavını Dicle Üniversitesi’nde verecek.
Daha işin bu kadar başında Hizbullah’ın devreye girmesi hiç hayra alamet değil.
ODTÜ’ye nasıl sahip çıkıldıysa, Dicle Üniversitesi’ne de öyle sahip çıkmak şart.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.