IŞİD’e karşı yapılacak operasyonunun başarı şansı, daha da önemlisi yol açacağı komplikasyonlar, istenmeyen yan sonuçlar hakkında iyimser olmak çok zor.
“Batı koalisyonları”nın şimdiye kadar Ortadoğu’ya yönelik operasyonlarının; örneğin Irak’a karşı yapılan birinci ve ikinci müdahalelerin, Libya müdahalesinin ve Mısır’da Mursi’ye yönelik devirme operasyonunun bölgede yarattığı tahribata bakıp da, iç rahatlığı ile “Ne güzel, İŞİD temizlenecek işte” diye düşünmek için fazla saf, fazla naif olmak lazım.
Meselenin bu yanını şimdilik bir yana koyarak tabloya baktığımızda ise şunu görüyoruz: Ortadoğu’da IŞİD’e karşı savaş esas olarak doğrudan tehdit altına olan Kürtler tarafından yürütülecek. Gerçi merkezi Irak ordusunun toparlanması ve savaşabilir hale getirilmesi için de çaba harcanacak ama bu durum şu anda Kürtlerin üzerindeki ağırlığı azaltmıyor. Gerek peşmergeler, gerekse PKK güçleri şu anda IŞİD’e karşı savaşabilecek en dinamik ve tecrübeli silahlı güç olarak ister istemez bu mücadelenin ön planında yer alacak ve belirleyici rol oynayacaklar.
Zaten ABD’nin de bunun farkında olduğuna ve Kürt bölgesini Ortadoğu’daki ikinci üssü olarak gördüğüne dair çok alamet var ortada.
Çözüm Süreci’ni nasıl etkiler?
Yaşanan bu gelişmelerin Türkiye açısından en önemli yanı, Kürtlerin IŞİD’le savaş içinde Ortadoğu’da güçlenen ve uluslararası itibarı artan bir güç olarak ortaya çıkmasının Barış Süreci’ni nasıl etkileyeceği meselesi...
Bu konunun iki boyutu olduğunun, hem Türkiye’nin tutumuna hem de Kürt hareketinin tutumuna bağlı olduğunun farkındayım.
Eğer Türkiye, PKK’nın Ortadoğu’daki güçlenişini tehdit olarak algılar ve bir yandan Suriye’de bir inşa süreci içinde olan, bir yandan da IŞİD’le savaşma durumunda kalan PKK güçlerine karşı güvensiz ve olumsuz bir tutum sergilerse, bu çizginin Çözüm Süreci’ni ciddi zaafa uğratacağı besbellidir. Hükümetin tersi tutum alması, yani PKK’dan Türkiye’deki silahlı güçlerini yurtdışına çekmesini isterken, örgütün Suriye’de oluşturmaya çalıştığı yapıyı tehdit olarak görmediğini ortaya koyması ve IŞİD’e karşı verdiği savaşı desteklemesi ise hem çözüm sürecine güç katar; hem de Davutoğlu’nun sık sık dile getirdiği “Siyasi sınırların kağıt üzerinde kaldığı; yoğun bir ilişkiler ağıyla birbirine bağlanmış bir Kürt havzası oluşturma” hayalini de yakınlaştırır.
Ne var ki Türkiye’nin doğru politika izlemesi tek başına yetmez. Ortadoğu’da yaşanan sürecin PKK’nın politikalarını nasıl etkileyeceği en az Türkiye’nin izleyeceği politika kadar önemli.
Ve doğrusu benim bu konuda ciddi endişelerim var.
PKK’nın başı dönerse...
Dikkat ederseniz, bölgedeki yeni durum ışığında Türkiye’deki çözüm süreci konuşulurken “Artık hiç birşey eskisi gibi olamaz” söylemini çok sık duyar olduk. Bu söylemin anlamını televizyon programlarında açıkça ortaya koyan Kürt siyasetçiler var ve mealen şunu diyorlar: IŞİD’le savaşın temel gücünü oluşturan, uluslararası itibarı artmış; ABD’nin bölgedeki partneri haline gelmiş bir PKK artık başka bir konumdadır. Kürtler Irak’ta ve Suriye’de “devletleşmeye” doğru giderken, Türkiye’de de Irak ve Suriye’de kazanılan mevzinin gerisine düşmeyecektir; yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle yetinmeyecektir herhalde...
Ben en baştan itibaren Türkiye’deki Kürtlerin devletle nasıl bir idari ilişki içinde olacakları meselesinin siyasi süreç içinde belirleneceğini; bu anlamda da çözüm sürecinin sonu baştan belli olmayan bir süreç olduğunu söyledim. Bu, prensipte hiçbir projeye kapıyı kapatmayan bir bakış açısıdır.
Ama bunu söylemek başkadır; PKK’nın yarın öbür gün Ortadoğu’da kazandığı pozisyonu öne sürerek Türkiye’ye istediği projeyi dayatabileceğini sanması başka... Çünkü Kürtlerin Türkiye’de otonom bir yapı içinde mi, federatif bir yapı içinde mi, ayrı bir devlet olarak mı yaşayacakları; yoksa güçlendirilmiş yerel yönetimi yeterli mi görecekleri Kürt halkının çoğunluğunun tercihleriyle belirlenir; PKK’nın istekleriyle değil. PKK isterse Ortadoğu’da kahramanlık destanları yazsın, Türkiye’deki Kürtlerin tamamının iradesini temsil etmez.
O yüzden de örgütün bölgede kazandığı prestije güvenerek savaş kahramanı edasıyla Türkiye’ye dönüp “artık şartlar değişti, benim elim güçlendi” deyip “pazarlığı” yükseltmeye çalışması yapılabileceği en büyük hata olur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.