NE zamandır Türkiye’de siyaset Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekseninde şekilleniyor. Genellikle inisiyatif kendisinde, muhalefet onun yapıp ettiklerine tepki vererek etkili olmaya çalışıyor. Gezi direnişi ve 17-25 Aralık sürecinin ilk dönemi bu açıdan istisnai durumlardır. Ama bunların ötesinde çok daha büyük bir istisna var: Kürt siyasi hareketi (KSH).
KSH’nin kendisini ülkedeki kısır siyasi çekişmelerden olabildiğince uzak tutarak bağımsız gündemini hayata geçirmeye çalışması, Erdoğanseverler ve sevmezleri fazlasıyla rahatsız ediyor. Her iki taraf da KSH’yi ayrı ayrı kendi yanlarına çekmeye, onu diğeriyle olan kavgalarında bir tür silah olarak kullanmaya çalışıyor. Bunu başaramayınca da, çatışan tarafların her biri, KSH’yi karşı tarafın yanında olmakla itham ediyor.
GİZLİ ANLAŞMA İDDİALARI
Örneğin Öcalan’ın silah bırakma çağrısının 15 Şubat’ta yapılacağının duyulması üzerine muhalefet, başta Abdullah Öcalan olmak üzere KSH’yi “Erdoğan’la gizlice anlaşma yapmak” la suçladı. Kandil’den veto gelince de, bu kez Erdoğan yanlıları, Öcalan’ı ayrı tutmaya çalışarak PKK/KCK ile HDP’yi, AKP’nin iç ve dış düşmanlarıyla işbirliği yapmakla itham ettiler. Nihayet açıklama 13 gün gecikmeli yapılınca da tekrar başa dönüldü: Birbirinden farklı muhalif unsurlar KSH’yi ihanetle suçluyor.
İlginçtir, aralarında KSH’ye geleneksel olarak düşmanca yaklaşmış, ona ellerinden gelen kötülüğü yapmış olanlar da var, yaşananları Kürt sorunu olarak bile görmeyenler de. Görenler de var kuşkusuz, ama onlar da çözüm sürecine alternatif elle tutulur herhangi bir öneri getirmiyor, “Önce Erdoğan sorununu çözelim, gerisi kolay...” şeklinde özetlenebilecek, ciddiyetten uzak yaklaşımlar sergiliyorlar.
Ve hemen bir tehdit: “HDP, AKP ile anlaştığı için barajı geçemeyecek.” Akabinde o malum komplo teorisi: “Zaten barajı geçemeyeceklerini bile bile parti olarak seçime giriyorlar, zira Erdoğan’la anlaştılar.”
‘BAS GEÇ’ÇİLERİN ÇARESİZLİĞİ
Şurası kesin: Muhalefet yapmayı Erdoğan karşıtlığına indirgeyen çok sayıda kişi, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmak yerine, özellikle seçimlerde ona darbe indirebileceğini düşündükleri partileri/ adayları desteklediler ama hep hüsrana uğradılar. Fakat bazıları pes etmemiş olacak ki, yine “istemeye istemeye” oy verecek parti arayıp HDP’de karar kılmışlardı. Şimdiyse o oyların, 28 Şubat açıklaması nedeniyle HDP’ye gitmeyeceği ileri sürülüyor.
Olabilir. Fakat bu tür “bas geç”çi oylar HDP’ye ne tek başına barajı aştırırdı, ne de şimdi gelmeyeceği için HDP’yi barajın altına çekebilir. Kuşkusuz her siyasi parti için, hele HDP gibi barajın kıyılarında dolaşıyorsa, her bir oy değerlidir. Ancak HDP’nin bu türden ödünç oylara mahkûm olduğunu sanmıyorum.
Ruşen Çakır'ın yazısı
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.