İlk aklıma gelen soru, “bu çocuk gibi daha kaç kişi var acaba” sorusu oldu, daha kaç kişiyi cinayet işlemesi için böyle planlı biçimde örgütlüyorlar.
Yasin Hayal’in anlattıklarına baktığınızda, bir ipekböceğinin kozasını örmesi gibi devletin de “Dink cinayetinin kozasını” ördüğünü, o kozanın içinde katiller büyüttüğünü görüyorsunuz.
Uzun vadeli bir plan bu.
Polis’in ve Jandarma’nın ajanı olan Erhan Tuncel, önce yoksul çocukların bulunduğu Pelitli’de kendine bağlı bir grup oluşturuyor.
Büyük bir ihtimalle onların hepsi için raporlar yazıyor, karakter tahlilleri yapıyor.
O gençlerin arasından Yasin Hayal’i seçiyorlar.
Önce ona bir suç işletiyorlar.
Erhan Tuncel, “Amerika’nın Trabzon’daki tesisi olan McDonald’s’ı bombalayacaklarını” söylüyor.
Bir bomba hazırlayıp ona veriyor Hayal’in söylediğine göre.
O bombayı Tuncel mi yaptı yoksa o bombayı yapıp Tuncel’le Hayal’e mi gönderdiler onu bilemiyoruz.
Hayal, gidip McDonald’s’ı bombalıyor.
Daha sonra yakalanıyor.
Hayal’in söylediğine göre Trabzon Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürü, “Amerikan tesisini bombalayan” Yasin’in sırtını sıvazlıyor, “Bu memleketin senin gibi kahramanlara ihtiyacı var, seni en kısa zamanda çıkartacağız,” diyor.
Gerçekten de Hayal’i on bir ay sonra hapisten çıkartıyorlar.
Böylece Hayal’in “her suç işledikten sonra kurtarılabileceğine” olan inancını pekiştiriyorlar.
Polis’le Yargı’nın bu el ele operasyonundan sonra Jandarma devreye giriyor.
İki de bir de Yasin’i çağırtıyorlar.
Trabzon Jandarma Alay Komutanı da dâhil olmak üzere birçok görevli Hayal’e çaylar ısmarlıyor, onu “vatana millete hayırlı bir çocuk” olarak övüyor.
Herhalde onunla konuşurken onun neleri yapıp yapamayacağını da tartıyorlar bu arada.
Bütün bu aşamalarda Erhan Tuncel hep Yasin Hayal’in yanında.
Ona bakıyor, para veriyor, giysi alıyor, güvenini ve saygısını kazanıyor.
Sonra sıra geliyor Tuncel’in “Ermenilerin Atatürk’ü” dediği Hrant Dink’i vurmaya.
Çok kurmazca davranıyorlar.
Tuncel’in denetiminde olan ve sürekli temasta olduğu Hayal’e değil, Hayal’in bulduğu birine vurdurtuyorlar Dink’i.
Böylece Tuncel’le katil arasına Hayal’i sokup, Tuncel’i bir adım geride tutuyorlar.
McDonald’s’ta patlayan bombayı getiren Tuncel, Dink’i vuracak silahın parasının yarısını da veriyor.
Jandarma ve Polis bütün aşamalardan an be an haberdar.
Hem ajanları olan Tuncel haber veriyor, hem de kendileri Hayal’le konuşarak onu kontrol ediyorlar.
Dink’i vuran Ogün Samast’ı cinayetten birkaç saat sonra elleriyle koymuş gibi buluyorlar.
Aslında “gibi” sözcüğü burada fazla, katili “elleriyle koyuyorlar” zaten.
Hükümet de “katili hemen bulduk” diye övünüyor.
Sonra bir mahkeme komedisi seyrediyoruz.
Cinayetin bütün aşamalarını tek tek örgütleyen “devletin adamı” Tuncel serbest bırakılıyor, Ogün Samast ceza alıyor ama yaşı ufak olduğu için o da beş altı yıl sonra bırakılacak, cinayetin kozasını örenlere zaten dokunulmadı, geride kalıyor ömür boyu hapse mahkûm olan Yasin Hayal.
Sanırım Hayal, kendisini nasıl bir planın içine soktuklarını ve bu sefer kurtarmayacaklarını şimdi anlamaya başladı.
Dink cinayetinin nasıl kendi sırtına yıkıldığını, herkesin kenara çekildiğini görüyor, “Ben o zamanlar simit satıyordum” diyor.
Dink cinayeti, yakın tarihimizin en büyük suikastlarından biri, Polis, Jandarma, İstanbul’da Dink’i tehdit eden MİT, hep birlikte işin içinde.
Hepsi Samast’ın Dink’i vuracağını biliyor.
Sadece üst düzeydekiler değil sıradan polisler bile biliyor cinayetin işleneceğini.
Bu cinayeti işlediklerinde, Batı dünyasının ayaklanacağını, o tepkileri içeriye yansıtarak ülkede Batı düşmanı bir ulusalcılığı kışkırtacaklarını düşünüyorlardı sanırım, yüz binlerin Dink’in cenazesine katılması bütün planlarını bozdu.
Bu cinayetin tam göbeğinde duran Erhan Tuncel ve onu yönetenler nasıl kurtuldular, cinayeti “azmettirme” suçu nasıl sadece Hayal’in üstüne kaldı sorularına yargı pek doyurucu cevap veremiyor.
Öyle “birkaç öfkeli genç kurt cinayeti işledi” palavralarıyla üstü örtülecek bir iş değil bu, çok uzun bir süreçte planlanan, hazırlıkları yapılan, herkesin gözü önünde adım adım ilerleyen bir suikastın bütün ipuçları ortada.
Bu dava yeni baştan görülecektir, bu kaçınılmaz, siyasi iktidarın isteksizliği bile bunu önleyemez.
Ve bu sefer sanık iskemleleri epey kalabalık olacaktır.
O cinayet kozasını örenler bunun hesabını verecek.
Böylesine ahmak yerine konulmayı ne Türkiye kabul eder, ne de dünya.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.