Adettendir.
Her karşılaşma merhabayla başlar.
Hiç kuşku yok, bu ilk merhabayla kadim dostluklara adım atılır.
İlke Haber de, merhabamıza vesile olan, kadim dostluklara dönüşmesini arzuladığım yeni okurlarla karşılaşmamın bir başka adımı... Bu ilk adımı atarken adeti bozmayıp, içten, yapmacık olmayan, dostane bir merhaba ile başlangıç yapmak yerinde olur.
İnternet gazeteciliği alanında yeni bir soluk olmak üzere yola çıkan İlke Haber’in çok uzun zamandan beridir derviş edasıyla yürütülen sabırlı bir çalışmanın ürünü olduğunu biliyorum.
Sabır selamete erdi. İlke Haber, kanaatimce güçlü ve bir o kadar da beğenileceğine inandığım bir arayüz ile okuyucunun ilgisine sunuldu. Çok kısıtlı olanaklarla, ama inançla yürütülen çalışma, şimdi devlerin sofrasında kendine yer açmaya çalışacak.
Belki gün gelecek sofranın baş köşesine kurulacak.
İlke Haber’i başlatan inançlı, kararlı, sabırlı girişimden haberdar olduğum için, onun sofranın baş köşesine kurulacağı günlerin çok uzun olmayacağına inanıyorum.
***
İlke Haber ile bir yeni adımı da ben atıyorum. Uzun yıllardır, neredeyse bir on yıldır ara verdiğim makale yazımına yeniden başlıyorum; ya da başlamaya çalışıyorum...
1980’li yılların sonuna doğru başlayan gazetecilik serüvenim, aralıksız 2000 yılına kadar sürdü. Yüzlerce habere, röportaja, bir o kadar da isimli-isimsiz köşe yazısına imza attım. Kürtçe-Türkçe sürdürdüğüm gazeteciliğime nokta koyduktan sonra ağırlıkla araştırma, inceleme ve çeviri edebiyatına yöneldim. Günceli yorumlamaktan çok Kürt kültür, dil ve edebiyatına yoğunlaştım. Bazen de tarihi irdeledim.
Elbet, son on yıl içinde de, çok olmamakla birlikte güncele geri dönüş yaptığım dönemler olmuştu. Ama düzenli bir geri dönüşü hiç düşünmemiştim. İlke Haber’e düzenli bir biçimde haftalık yazma önerisi geldiğinde, günceli, güncelin yoğunluğunu düşününce içim ürpermedi değil.
Bu ürpertiye çare bulmak için editörümüz Mehmet Poyraz başta olmak üzere yanı başımdaki birçok arkadaştan görüş aldım. “Nasıl bir geçiş yapmalıyım? Neler yazmalıyım? Nasıl yazmalıyım?” sorularına yanıtlar aradım.
El hak, kafamda bir taslak oluşmuş olsa bile hala da sorularımın yanıtını tam olarak bulabilmiş değilim. Görünen o, Kürtler de içinde olmak üzere doğulu halkların en çok uyguladığı bir yöntemle, deneme yanılma ile yanıtı bulmaya çalışacağım.
İşin doğrusu, güncelle çok fazla yoğrulmak istemiyorum. Diğer taraftan okura sıkıcı gelecek uzun kültür, dil, edebiyat ve tarih araştırmalarına girmenin de bu köşenin sınırlarını zorlayacak, ‘reytingi’ düşürecek etkenler olduğunu biliyorum. İkisinin arasını bulmak için de çabalamak lazım.
***
Eskiden beri köşesini ‘babasının tekkesi’ gibi görenlere, kızmışımdır. Köşe başını tutanların bir kısmı, ‘makamlarını’ kendilerini anlatmak için kullanırlar; hatta tehdit ve şantaj amacıyla değerlendirecek kadar küçülenler de oldu. Bu anlamıyla köşenin yazarı her ne kadar ‘ben’ olsam da, yazılacak olanın ‘ben’ olmadığını, olmayacağını daha ilk adımdan belirtmek istiyorum. Bu teminat, okurla sözleşmemizin nirengi noktası olacak. ‘Ben’den öte, ‘biz’in konu başlıkları gündemimi oluşturacak.
Bu gündem elbet bazen ‘güncel’ olacak. Bazen de kültür, dil, edebiyat olacak.
Diğer bir deyimle, tarihin tozlu raflarında kalan anekdotlardan güncele, birçok konuyu ‘biz’i ilgilendirdiği kadarıyla hep birlikte irdeleyeceğiz.
Hep birlikte başlayacağımız bu yolda hepimize kolay gele...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.