Önemli günlerden geçiyoruz. Bir yandan Kürt sorunu, çözüme doğru yol alıyoruz; öte yandan önümüzde hem bu sorunu hem yeni demokratik toplumsal mutabakat gereğini kuşatan anayasa işi var.
O zaman şu açıktır: Barış ve demokrasinin birbirini üretmesi ve birbirini desteklemesi önümüzdeki en elzem mesele… Böyle olunca hatırlamak, masa üzerinde tutmak gereken kimi değişmezler olur.
Şöyle ifade edelim:
Siyaset-toplum, devlet-siyaset ve devlet-toplum ilişkilerinin 'demokratik şema'sı bellidir.
Toplumun talepleri zamanın ruhu ve gerekleri ile evrensel değerler süzgecinden geçer, diğer taleplerle kesiştirilir ve siyasi kararlara dönüşür.
Bu dönüşümde 'siyasi denetimi' yetki-sorumluluk mekanizması, 'idari denetimi' hukuk ilkeleri çerçevesinde kurumlar hiyerarşisi ve 'hukuki denetimi'ni ise hukukun üstünlüğü çerçevesinde bağımsız yargı yapar.
Bu çağda bu şemanın mevcut olmaması veya kötü çalışması ya da kazalara uğraması bir ülkede ekonomik, politik, sosyal türlü sorunların başlangıç noktası demektir.
Zira kolektif akılcılığı ve denetimi devre dışı bırakır, keyfiliği devreye sokar, devlette, siyasette, toplumda fiili durumlar yaratır, farklı kesimler, birimler, organlar arasındaki ortak değer ve kurallar üreten iletişim kanallarının tıkanmasına yol açar.
Hukuk zemin kaybeder, güçlünün imha aracı haline gelir.
Oysa hukuk ve özgürlük arasındaki ilişki mutlaktır...
Ve 'özgürlük ve özgür düşünce bir toplumun can damarı'dır.
Bireysel kararlardan siyasi kararlara, edebiyattan müziğe kadar; özgür düşünce varoluşun temelini oluşturur...
Demokrasinin anlamı da burada gizlidir.
Fikir üretimini, düşünceyi, özgür ve rekabetçi tartışma besler...
Tartışmayı mümkün kılan ise demokrasidir.
Tartışmanın temel işlevi 'ötekini' dinlemek ve anlamaksa; anlamak farklı görüşler arasında etkileşime yol açıyorsa; etkileşim de zengin ve yaratıcı bir kimlik üretiyorsa, bu, eşitlikçi, özgürlükçü ilke ve kurallar etrafında şekillenen bir toplumsal mutabakat demektir, demokrat bir zihniyet demektir...
Demokrasiden beslenen ve demokrasiyi besleyen de işte bu mutabakat ve zihniyettir...
İş kelimelere dökülünce basit görünür.
Ama pek de öyle değildir.
Bu mutabakatın olmadığı, bu zihniyetin yerleşmediği diyarlarda, demokrasi yalnızca kendi çıkarlarımız adına kullanacağımız bir silaha dönüşür çünkü.
Demokrasi demokratlara ihtiyaç duyar...
Demokratlık, bir siyasi mücadele aracı ve çıkar savunmak için edinilmiş geçici bir kimlik haline geliverir.
Oysa 'demokrasi ve demokratlık, her şeyden önce kendini sorgulama ve mutlak kılmama çabası'dır.
Ve bu çabanın ötekilerin, bizden farklı olanların varlığıyla, talepleriyle ilişki içinde olmasıdır.
Farklı olanı anlamak böyle mümkün olur ve bu, demokratlığın ana koşuludur.
Bu nedenle, demokratın merceği topluma dönüktür; devlete, siyasi merkezlere değil.
Kürt meselesine, tesettür meselesine, Ergenekon meselesine, özgürlüklere ve askeri vesayete ayrı gözlerle bakıp, meşrebine göre birini öven, diğerine söven bakışa demokrat bakış denemez.
Demokratlık parçalı olmaz.
O tutarlı bir zihniyettir, yani bir bütündür.
Demokratlık kimliğe göre, esasa göre şekil değiştirmez.
Söz konusu kim olursa olsun, sorun ne olursa olsun, önce usullerin, kuralların, ilkelerin dikkate alınmasına demokratlık denir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.