Haziran seçimleri öncesinde siyasi güçler bileşkesine baktığımda demokrasimizin geleceği açısından gördüğüm durumu bir “hegemonya krizi olarak” niteliyorum. Durumu bundan dah...a iyi açıklayan bir terim bulamadığım için “hegemonya” sözcüğünü kullandım. Günlük dilimizde farklı anlamlarda kullandığımız bu sözcüğü kavramın siyasi literatürdeki orijinal anlamıyla yani günümüz dünyasında da giderek daha fazla “esinlendirici” olacağını düşündüğüm Marksist teorisyen Gramsci’nin yüklediği anlamıyla kullanacağım.
Hegemonya kavramını dilimize “cazibe oluşumu” olarak çevirmekte bir sakınca görmüyorum. Yani tek bir homojen gücün monolitik bir iktidar alternatifi yaratması değil, farklı ve hatta çelişik bile olabilen güçlerin, farklı ideolojik, kültürel eğilim ve kimliklerin, bir üst belirleyicinin yarattığı birleştirici cazibeyle birbirine eklemlenerek çoğulcu alternatif bir siyasi çekim merkezi yaratması. Tarif biraz karışık gibi görünse de kendi siyasi pratiğimiz içinden baktığımızda durum açık gözlenebilir.
Hemen herkes hemfikir; 2007 seçimleriyle kıyaslandığında bu seçim “heyecansız”. Bu heyecansızlık ne anlama geliyor? Siyasi tansiyonun düştüğü ve bir normalleşmeye girdiğimiz anlamına mı? Hiç öyle değil. Aksine geçen seçimlerden bugüne neredeyse gerilimsiz tek bir günümüz bile olmadı, siyasi tansiyon hep yüksek seyretti. Buna rağmen seçime giderken bu heyecansızlık niye?
AKP’nin ve CHP’nin seçim bildirgelerine ve milletvekili aday listelerine bakmak yanıta bizi yakınlaştırır. Seçim bildirgeleri aslında birbirinin bir noktada aynısı. Her iki parti de uzak gelecek vaatlerini yakın sorunların çözümünden kaçış için havuç taktiği olarak kullanmış. Her ikisinin de Kürt sorunu, AB sürecinin ilerletilmesi, Kıbrıs sorununun çözümü, yeni anayasa gibi can yakıcı konularda yuvarlak lafların ötesinde hiçbir somut vaatleri yok. Milletvekili adayları ise –CHP’deki “Haberal” hariç- renksiz.
Bana denebilir ki, somut çözüm projeleri anlamında 2007 de çok farklı değildi. Doğrudur ve zaten hegemonya konsepti tam da bu noktada anlamlı.
Hemen öncesi ve sonrasında 2007’de her iki taraf da bir cazibe ekseni durumundaydı. Her iki tarafta da ötekine karşı “çözüm” beklentisi, güçlü bir üst belirleyici rolü oynayarak kendi çevrelerinde eklemlenmeler yaratıyordu. Böyle bir cazibenin ortaya çıkmasında AKP’nin de CHP’nin de parti ve siyaset olarak olağanüstü rolleri yoktu aslında. Cezbeyi yaratan, toplumda yükselen sosyo-psikolojik, sosyo-politik beklentilerdi. Değişim dinamiğinin kendisiydi.
AKP etrafında “Askerî vesayeti yıkmak ve sivil demokrasiye geçiş için çözüm” fikri cazibe ve beklenti yaratırken, Baykal liderliğindeki blok ise “Laik cumhuriyet için AKP’den kurtulmak “ fikri etrafında birleşiyordu. Her iki tarafta da böylece çok parçalı, homojen olmayan bir potansiyel güç ortaya çıktı. “Toplum kutuplaştı” dediğimiz hali yarattı.
İlginçtir, Ergenekon davalarının açılmış olması, Taraf’ın cesaretle yayımladığı darbe-müdahale planlarını kapsayan belgelerin ortaya dökülmesi, dokunulmaz sanılan tabulara, üst rütbeli subaylara dokunulması, gözaltı ve tutuklamalar; öte yandan Kürt meselesinde AKP’nin attığı adımlar, bütün bunların kendi çevresinde cazibeyi arttırması, daha geniş bir eklemlenme yaratması beklenirdi, ama öyle olmadı.
Tersi oldu. AKP’nin yaptığı bir dizi inanılmaz hataları saymayacağım, yerim dar, özetle söylemek gerekirse AKP etrafındaki eklemlenmelerde “çoğulcu” bir siyaset izleyerek dikiş noktalarını güçlendirmek yerine tersine “çoğunlukçu” siyasetle her şeyi kendi merkezi üzerinden, kendi kontrolünde götürmeyi seçti. Alternatifsizlik hali, karşısında etkili bir demokratik muhalefetin olmayışı bunda etkili oldu. “Kürt meselesi mi ben çözerim, Alevi meselesi mi ben, yeni anayasa mı ben yaparım, AB mi kendileri bilir, sanat mı “ucube heykel” anlayışı... Milliyetçi siyaset çizgisi kalınlaşırken demokratik değişim için cazibe ekseni olma rolü ise ters orantılı olarak zayıfladı ve bugün dibe vurdu.
Bu durumdaki AKP bu seçimde oylarını arttırmış olsa bile daha az oya sahip olduğu dünkü değişimci dinamiğe sahip olamayacaktır. Hatta bu çizgide devam ettiği durumda oylarını arttırması onu statükonun bizde klasik olan iki partisinden biri durumuna getirecek.
Yerim bittiği için, hegemonya konsepti ile CHP’ye, Kürt hareketine ve Ergenekon’a bakmayı gelecek yazıma bırakıyorum (habire gelecek yazı diyorsun diyen dostlarımın kulaklarını çınlatarak).
Fakat önemine binaen sonuç yerine şunları peşinen söylemek istiyorum: Köklü demokratik değişim için 2007’lerde oluşan hegemonyanın zayıflaması siyasi mücadelede “kararsız denge” durumu yarattı. Bu dengeyi statüko yönünde değiştirmek isteyecek olanlar yüreklendiler ve asıl seçim sonrasında hareketlenecekler.
Bu seçimin öncesinde ve sonrasında provokatif olayların sökün etmesi bu nedenle hiç şaşırtıcı olmaz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.