Pazartesi günü Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Adana ve Mersin’deki bürolarına bombalı saldırılar düzenlendi.
Yaralananlar oldu, şükür ki kimse ölmedi. Bu çifte saldırı, son haftalarda HDP’nin seçim bürolarına ve seçim kampanyası yürüten ekiplerine yönelik gerçekleştirilen saldırı silsilesinin en son ve en şiddetli halkasıydı. Hedefin 7 Haziran seçimlerine giderken HDP’nin gözünü korkutmak, partinin seçmene ulaşmasını zorlaştırmak ve potansiyel seçmenleri ürkütmek olduğu aşikâr.
Bu saldırıları düzenleyenler HDP’nin seçimdeki performansına zarar vermeyi başarabilecek mi? Bence tam tersi olacak. Sebebini anlatmak isterim.
Sonuç elbette kısmen bu HDP karşıtı kampanyanın arkasında kimin olduğuna da bağlı. Korkarım ki seçimlerden önce bu sorunun cevabını bilemeyeceğiz. Hükümet saldırıları kınadı ve Adana-Mersin bombalamalarını araştırmak için özel bir birim görevlendirildiğini açıkladı. Tahminim şu: Polis tertipçileri bulamayacak veya diğer partilerle ya da devlet kurumlarıyla görünür bağları olmayan bazı aşırı milliyetçi holiganları yakalayacak. HDP saldırılardan AKP hükümetini, bilhassa da her gün yaptıkları seçim konuşmalarında HDP’yi hedef alan ve bu partiye hakaretler yağdıran Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nu sorumlu tutuyor. Bu mantığa göre, söz konusu konuşmaların sonucu, toplumun bazı kesimlerinde HDP’ye karşı bir öfke ve saldırı iklimi teşekkül etmesi, meselenin HDP temsilcilerine karşı şiddete başvurma noktasına kadar gelmesi oluyor.
HDP’ye karşı süregiden nefret söyleminin bazı milliyetçi delifişekleri cesaretlendirmiş olma ihtimali var elbette. Neticede iktidar partisinin saldırıların planlanmasında dolaylı da olsa parmağı olup olmadığını veya pasif kalıp bunlara göz yummaktan memnuniyet duyup duymadığını muhtemelen asla bilemeyeceğiz.
Şu an ve önümüzdeki haftalarda önemli olan şey, seçmenlerin bu saldırılara dair algısı ve özellikle potansiyel HDP seçmenleri üzerindeki etkisi. Bu açıdan bakıldığında, Adana ve Mersin’de tanık olduğumuz türden tahriklerden etkilenmeyecek olan yüzde 6’lık çekirdek HDP destekçilerini bir kenara bırakalım. Mesele, geleneksel HDP seçmeni olmayan, fakat farklı farklı sebeplerle 7 Haziran’da bu partiye oy vermeyi aklından geçiren insanların ne düşüneceği.
Mevcut saldırılara bakış söz konusu olduğunda, hangi potansiyel HDP seçmen grubuna (AKP’nin sözlerini yerine getirmemesinden ve Erdoğan’ın Kürt sorununda yine çark etmesinden bıkan muhazafakar Kürtler; Cumhurbaşkanı’nın ayrıştırıcı söyleminden rahatsız ve artan ekonomik sıkıntılardan endişeli olan eski memnuniyetsiz AKP seçmenleri; 7 Haziran’da HDP’nin Meclis’e girmesinin CHP’nin bir-iki puan fazla oy almasından çok daha önemli olduğunu hesap eden CHP seçmeni) dahil olunduğunun önemli olmadığı kanısındayım: Muhafazakar
Bütün bu muhtemel HDP seçmenlerinin HDP’ye yönelik bu şiddet ve saldırı furyasını Demirtaş ve partisine oy vermek yönünde bir başka gerekçe olarak göreceğine dair güçlü bir hissiyat içindeyim. Türkiye’de bazı güçlerin yeni Meclis’te HDP’nin kuvvetli ve özgünvenli bir şekilde temsil edilmesi ihtimalinden açıkça rahatsızlık duyduğunun gayet farkında. Saldırıları değerlendirmek konusunda farklı tutumlar takınabilirler, fakat onları her halükarda kullanmayı planladıkları oydan caydırması için bir sebep göremiyorum.
Bu bakımdan saldırılar, geçen yıl yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını manipüle etmek yönündeki şaibeli çabalarla aynı etkiyi yapacaktır. O iki seçimdeki çabalar, daha fazla vatandaşı böyle bir senaryonun tekrarlanmasını engellemek konusunda ikna etmekten başka bir işe yaramadı. Bu kanı, Oy ve Ötesi örgütlenmesinin arkasındaki itici güçtü. Geçmişte HDP’ye yönelik son dönemde tanık olduğumuz türde saldırıların potansiyel seçmenlerin geri adım atıp eski, “güvenli” seçim tercihlerine geri dönmesi bakımından etkili olabilirdi. Fakat artık bu tür korkutma taktiklerinin, bilhassa iktidar partisinden yaka silken ve ürkütülmeyi reddeden insanlara karşı işe yaramayacağını düşünüyorum. 2011’den bu yana gördüğümüz bütün demokratik gerilemelere rağmen temel bir adalet duygusunun bugünün Türkiye’sinde artık susturulamaması umut verici bir işaret.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.