HEP, ÖZDEP, DEP, DEHAP, HADEP, DTP, BDP, HDP...
Silahlı Kürt siyasi hareketinin silahla elde edilemeyeni, yirmi yılı aşan bir süredir söz ile talep edebilmek için kurduğu siyasi partiler bunlar.
Hepsi kurulurken, kapatılırken ve seçimlere girdiğinde vardı yüzde 10 barajı.
O baraja rağmen, barajı aşamama durumu apaçıkken kuruldular ve bir gün barajı aşma istikametinde çalıştılar.
Olmayınca da, seçimlere bağımsız adaylarla girip Meclis’te grup kurarak sonuç aldılar.
Son derece akıllıca bir taktikti, başarılı da oldu.
Kabul etmek gerekir ki bugün Türkiye siyasetinin en etkili muhalefet partisidir Kürt siyasi hareketi.
Artık hiç kimse onların olmadığı bir Meclis’i düşünmüyor bile!
***
HEP’li milletvekillerinin Meclis’ten alınıp başları bastırılarak polis otosuna bindirildikleri günlerden bu yana çok şey değişti Türkiye’de.
Bir önceki dönemden başlayarak ama özellikle AK Parti iktidarları döneminde silahı mazur gösterebilecek sebepler bir bir buharlaştı.
Yaraları sarmaya, kalıcı barış için ne yapmak gerekiyorsa onu yapmaya cehdetmiş bir hükümet, bir devlet var artık.
Çözüm sürecinin nihai hedefi net: “Silahları gömsünler, gelsinler Ankara’da siyaset yapsınlar”.
Ankara bunu derken, Türkiye toplumu sürece destek verirken Kürt siyasi hareketinin-nedense- kafası karışmış görünüyor.
10 Ağustos’ta Demirtaş’ın aldığı yüzde 9.8’lik oyun kendilerinde sabit olduğu zannından hareketle seçimlere parti olarak mı girecekler yoksa yıllardır değişmeyen yüzde 6,5 gerçeğini hatırlayıp bir kez daha sonuca mı odaklanacaklar? İşte bütün mesele.
***
Parti yetkilileri neredeyse kesin bir dille, parti olarak girilecek diyor.
Barajı aşmanın imkânlarını yoklamak, seçmenleri karar vermeye ve kendilerini seçmeye razı etmek -HDP her ne kadar zorun gücünü kullanıyor ise de- her siyasi parti için olağandır, meşrudur, doğrudur.
Ama tabi o risk iyi hesaplanmışsa, artı-eksi çetelesi bunu onaylıyorsa.
Yoksa deneysel bir taktik yüzünden yirmi yıllık siyasi tecrübeyi, iki yıllık çözüm süreci bakiyesini sıfırlamak olur bu.
Meclis’te temsil edilememiş Kürt seçmenini hayal kırıklığına uğratmak, parlak bir gelecek kazandırmak yerine sokaklara dağlara doğru itilen Kürt gençlerini yeniden ölmek ve öldürmek gibi korkunç bir sona yaklaştırmak ne akıllıca, ne ahlaklıca.
Zayıf ihtimallerle buz gibi gerçekler arasında bir seçim yapacak Kürt siyasi hareketi.
En fazla yüzde 6,5 oy almış, 7 dahi olamamış bir siyasi hareketin aniden Türkiye genelinden teveccüh göreceğini sanmak bir sanrı değilse bir temenniden ibarettir -üstelik KCK’nın sivilceli örgütü YDG-H kamu düzenini bozuyor, HDP ergenler üzerinde tesir gösteremiyor ve Türkiye kamuoyu olup biten her şeyi aynen görüyor iken.
***
Kürt siyasi hareketinin kararı netleşmedikçe gayri ciddi iddialar resmen havada uçuşuyor.
İddia o ki, HDP barajı aşamazsa malum AK Parti 40-70 sandalye fazla alacak ve anayasayı tek başına yapıp başkanlığı getirecek. Karşılığında da Kürtlere özerklik verip Öcalan’ı serbest bırakacak.
Taraflar üşenmeyip bu iddiaları yalanlıyor ama ne fayda, muamma devam ediyor.
Benim kanaatim, 20 yılın tecrübesini taşıyan HDP’nin seçimlere bağımsız adaylarla gireceği yönünde.
Ölmek öldürmek değil hakça eşitlik içinde yaşamak isteyen, bunun için oy kullanan bir Kürt toplumu var artık. Deklare etmeseler de bunu en iyi onlar biliyor. Öcalan’ın da TBMM çatısı altında siyaset yapmanın sembolik ve işlevsel anlamına verdiği önem biliniyor.
2011 seçimleri sonrasında Meclis’i boykot ederek yemin etmeme kararı alan BDP’ye “Meclise dönün”, PKK’ya “çatışmasızlığı sürdürün” diyen Öcalan’dı hatırlayın.
Kürdistan’a semazen gelse
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi sözcüsü Safin Dizayi geçen hafta sohbet ederken önemli bir noktayı vurguladı. Türkiye ile işbirliklerinin siyasi ve ekonomik alanla sınırlı kalmayıp çeşitlenmesini arzu ettiklerini söylerken şöyle demişti: Neden kültürel, akademik, sportif ilişkilerimiz olmasın ki, mesela Konya’dan semazenler gelse Erbil’e, güzel olmaz mı?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.