HDP’nin seçimlere parti olarak katılacağını ilan etmesinin ardından, tartışmalar da başladı. İlginçtir, bu kararı parti içindekiler savunurken, parti dışındaki bazı kesimler tarafından acımasızca eleştiriliyor. Belki de siyasi hayatımızın en garip tartışmalarından birini yapıyoruz.
Değişik tezler ileri sürüldü. En yaygın olanı ise şu: “HDP’nin barajı aşamaması durumunda, iktidar partisi anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşmış olacak. Böylelikle başkanlık sistemine geçilecek; ardından özerklik ilan edilecek.”
Öte yandan HDP’ye akıl verenler de az değildir. Bazıları ise bu kararla HDP’nin adeta bir suç işlediğini düşünüyor.
Bir köşe yazarı şöyle yazmış: “HDP, meclis dışı kalırsa bunun sorumlusu tek başına kendisi olacak. Kaç seçimdir uyguladığı bağımsız adaylarla girip, grup kurma taktiğinden bu defa vazgeçip, ille de parti olarak girme kararı almışsa gücünü doğru hesaplayamamış demektir ve bunun sorumlusu da kendisidir.”
Bu siyasi çizgi ilk kez parti olarak seçimlere girmiş olmayacak. Daha önce de bu yol denendi, ancak başarılı olunamadı. Bu kez durum farklıdır.
Bir kere, HDP, “Türkiye Partisi” iddiası taşımaktadır ki, böyle bir durumda her şeyi yeniden ele alması ve buna uygun olarak politikasında değişikliğe gitmesi gerekmektedir.
Bir partinin genel başkanı, cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde on bandına dayanmış ve böylelikle partisine yeni seçmenler kazandırmışsa; bu partinin aldığı seçim kararına da saygılı olmamız gerektiğini düşünüyorum.
HDP’nin parlamento dışında kalması durumunda çözüm sürecinin kesintiye uğrayacağını ve bir kaos ortamına girileceğini söyleyenler az değil.
Şurası açık: Milyonarca oy alan bir partinin Meclis dışında kalması bazı sorunları da beraberinde getirecektir. Ancak unutmayalım ki, HDP, asıl gücünü parlamentoya gönderdiği milletvekillerinden değil, arkasındaki büyük seçmen kitlesinden almaktadır.
En önemlisi ise çözüm sürecinin devam edip etmeyeceği konusudur. Bu süreç bir ihtiyacın ürünü olarak ve Abdullah Öcalan ile görüşülerek başlatıldı. Öyle de devam edecektir.
Evet, HDP’nin parlamento dışında kalması bir “gerilim” yaratır. Ancak bir felakete de yol açmaz. Parlamento dışından da etkin bir muhalefet yürütebilir.
Selahattin Demirtaş’ın belirttiği gibi, “parti kaldığı yerden devam eder”.
Tartışmalar genellikle HDP’nin barajı aşamayacağı iddiası üzerinden yürütülüyor.
Oysa barajı aşarak parlamentoya girme başarısı gösteren bir HDP’nin yaratacağı etkileri de konuşmamız gerekmektedir.
Böyle bir sonuç alındığında yüzde on barajının herhangi bir anlamı kalmaz. Bu sayede parlamentoda temsil edilemeyen çok sayıda partinin önüne yepyeni olanaklar sunulmuş olur.
Geleceğin parlamentosu çok daha hareketli ve renkli olur.
Siyasi hayatımız bu sonuçtan olumlu yönde etkilenir.
Bu durum parlamento çalışmalarına pozitif yönde yansır. Çözüm süreci ivme kazanır.
Demokratik siyaset güç ve itibar elde eder.
Selahattin Demirtaş sorulan bir soruya verdiği bir yanıtta “HDP, 2015 seçimlerine parti olarak girecektir. Bu tartışmalar geride kaldı,” diyerek son noktayı koymuş oldu.
Bize ise, bu karara saygı duymak düşer.
***
Seksen yıl önce kendi hâlinde küçük bir bucaktı. Raman Dağı’nda petrolün bulunması; kimsenin adını bile bilmediği bu yerleşim biriminin talihini değiştirdi. Yepyeni bir Batman kuruluyordu. Sonra doksanlı yıllar başladı. Faili meçhul cinayetler, şehrin üzerine bir karabasan gibi çökmüştü. Batman, zorlukları aşarak bugünlere geldi. Arif Arslan, bu kentte otuz beş yıldır gazetecilik yapmaktadır. En zor günlerde dahi haberin peşinden koşmaktan vazgeçmedi. Çok sayıda gazetecilik ödülü sahibi bu gazeteci dostum, Batman’ın kitabını yazdı. “Yüz yüze Batman” adını verdiği bu kitapta, yaşayan tanıklar Batman’ı anlatıyorlar. Batman’ı merak edenlere içtenlikle öneririm.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.