HDP, 7 Haziran seçimlerinin en dikkat çekici partisi olacak, buna şüphe yok. Nitekim seçim kampanyasının son günlerinde atışmalar, eleştiriler, hedef almalar, yön göstermeler açısından ana çekişmenin AK Parti ve HDP arasında olduğu açık.
8 Haziran sabahı ibre nereyi gösterecek, bilmiyoruz.
Ancak mevcut tartışmalar ve kamuoyu araştırmaları HDP'yi değerlendirmek için şimdiden yeteri kadar veri sunuyor.
HDP'ye yönelen seçmen ilgisinin görünür “üç boyut”u var.
İlki muhalefetin yaşadığı ağır kriz ve yaydığı derin umutsuzluktur. Son 13 yıl içinde CHP'den MHP'ye uzanan hatta muhalefet partileri, AK Parti politikalarına alternatif üretmekten uzak, demokratikleşme ve değişim sürecinin gerisinde, farklı bir iktidar oluşumunun hayal edilmesine bile imkan vermeyen bir görüntü verdiler. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ve MHP'nin yaptığı İhsanoğlu tercihi, (konjonktür rüzgarının onlardan yana esmesine rağmen) tam olarak bu donukluğu temsil ediyordu ve muhalif statükoculuğu zirveye taşıdı. Aynı seçimlerde HDP ise ilk kez bir sistem partisi görüntüsüyle, tutunmaya çalıştığı Türkiyelilik söylemiyle ortaya çıktı. AK Parti'ye oy vermeyen ve vermeyecek, CHP'den umudunu kesen bir seçmen grubu Demirtaş'a bu koşullarda yöneldi. Bu seçimlerde, katılım oranının düşüklüğü dikkate alınırsa, HDP yüzde 1,5-2 arası yeni bir seçmen grubuna kavuşmuştu. Dalganın bugün devam ettiği açıktır. HDP, her şeyden önce muhalefete bir alternatif arayışı olarak büyümektedir.
İkinci boyutun Kürt meselesi ve özellikle çözüm süreciyle ilgili olduğu ortadadır. Çözüm sürecinin 2,5 yılda ulaştığı kritik noktalardan birisi toplumsal meşruiyettir. Bugün siyasi iktidarın seçim kampanyasındaki vurguları, HDP ile şiddet ve terör arasında bağ kuran bir dil üzerinden de yürüse, HDP'ye yönelik genel algı tersi yönde ilerlemektedir. Çözüm süreci toplum tarafından içselleştirildikçe, çözümün Kürt tarafı bir sistem aktörü haline gelmiştir ve gelmektedir. HDP'ye bakışlar bu çerçevede esnemektedir. HDP'nin muhalefet alanında bir alternatif gibi algılanmasını, birbirinden çok farklı eğilimlerden oy toplama kapasitesinin artırmasını sağlayan budur. Ayrıca eklemek gerekir ki, Kürt Hareketi'nin yasal ayağının izlediği Türkiyelileşme politikaları, en azından söylemi, çevre meselelerinden cinsel duyarlılıklara, özgürlükçü laiklik vurgusundan katılımcı demokrasiye kadar yükselen yeni toplumsal taleplerle kesişmektedir. Kürt hareketini ne kadar etkilediği zamanla doğrulanabilecek bu kesişme, bugün, en azından stratejik olarak bu hareketin önüne çıkan ve kullandığı önemli bir fırsata işaret etmektedir.
Üçüncü boyut en belirgin olanıdır, bu, siyasi iktidara ve hakim parti sistemine karşı reaksiyon olarak karşımızdadır. HDP'nin barajı geçmesi halinde çıkaracağı milletvekili sayısıyla AK Parti'nin gücünü kırabilecek tek siyasi parti olması, bir dizi tepki oyunu ya da ödünç oyu bu siyasi partiye yönetmiş görünmektedir. Kürt oyları, ulusalcı oyları, sol oylar ve liberal oyların bir kesimi bu çerçevede birbiriyle itişerek de olsa, HDP'ye doğru akmaktadır.
Şunu teslim edelim: Her bir boyut kendi başına HDP'nin barajı geçmesinin getirilerine işaret eder.
Ancak bu üç boyuttan her biri HDP açısından ikincil önemde değişkenlerdir. HDP için belirleyici olan “bu üç boyuttan bir bütün çıkar mı” sorusudur.
HDP'nin barajı geçmesi halinde şu meselelerle karşı karşıya olduğu açıktır:
-Türkiyelilik ve Kürt meselesi arasındaki bağları, Kürt temsilinin ötesine taşımak ve kurmak …
-Bunu yapabilmek için Kandil ve İmralı karşısında gerçek anlamda bir özerklik ve özgül ağırlık elde edebilmek…
-Muhalefetin merkezine yerleşmek için, kolay kampanya söylemlerinin ötesinde, farklı seçmen hassasiyetlerini kucaklayabilecek bir siyasi sistematik üretmek…
Bu durumların her biri aşılması zor, tarihsel bagajları, zihniyetleri, idelojik kırılmaları iç içe sokan çelişkilere işaret etmektedir.
HDP, barajı ve bunları aynı anda aşabilecek midir?
İleriye dönük asıl soru budur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.