Daha önce “7 Haziran Seçimleri ve Sonuçları” başlıklı analiz ağırlıklı bir yazıyı seçimin hemen ardından paylaşmış ve bitirirken, “Sonuç olarak; HDP mi merkeze çekilecek yoksa HDP ile merkez yeniden mi inşa edilecek? Ya da HDP’nin ne yapacağı meselesi ve özelde de “Tek çare HDP”, “Çocuklarım için oyum HDP’ye!”, “Karanlıktan önceki son çıkış: HDP”, “Demokrasimizin güvencesi: Kürtler” diyenler seçim sonrası neyle yüzleşecek? Ve önemlisi HDP’nin barajı geçerek meclise güçlü girmesi çözüm meselesini ve çözümün adresini nasıl etkileyecektir? Artık Kandilli ve hatta Öcalanlı bir çözüm masası yerine Meclis’teki HDP mi esas muhatap alınacak? Bir sonraki yazı konusu!” demiştim.
Kürt halkının mesajı!
Kürdistan kentlerinde yer yer %86’ya varan destek ile Kürt halkı çok net ulusal özgürlük ve kimlik mesajı vermiştir. HDP sadece iç Kürdistan’da değil Antep, Erzurum gibi asimilasyon ve entegrasyonun derin geliştirildiği sınır kentlerinde bile hatırı sayılır bir oy alırken, AKP tersine Kürdistan genelinde tümüyle çökmese de çok ciddi oy kaybetmiştir. AKP’nin Kürdistan’da (Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da) oy oranı bir önceki seçime göre ciddi oranda düştü. Örneğin; 2011 seçimlerinde AKP “Doğu Anadolu”da; % 51,5 oy alırken 2015’te % 34,3’e geriledi. Yine AKP, “Güneydoğu Anadolu”da, %51,2’den %35,2’ye gerilemesi bunun kanıtı. (Cumhuriyet gazetesi 08-06-2015)
Kürt halkının HDP’ye büyüyen güçlü desteği rejime ve tüm sistem partilerine güçlü bir mesajdır. Bu mesaj, Kürdistan illerinde alınan sonuçlar ile coğrafik olarak siyasal statünün sınırları az çok belirlenirken, İstanbul gibi metropollerde yaşayan milyonlarca Kürdün kültürel haklarına ilişkin de kuvvetli mesajlar içermektedir. Kürdistan seçmeni çok açık olarak şunu söylemiştir; Kürt meselesi, bir halkın özgürlüğü ve ülkenin kurtuluşu meselesi olup coğrafik olarak Kürdistan’dan koparılarak çözümlenemez!
HDP’nin aldığı %13’lük oy oranında, eğer Kürt olmayanların payı gerçekten % 2-3 arası ile sınırlı ise (ki Adil Gür 9 Haziran 2015 tarihli Hürriyet gazetesinde “HDP’nin aldığı % 13.1 oyun 2’sinin HDP ile etnik bağı olmayan Türk seçmenlerden geldiğini” söylüyor), o zaman HDP’nin Türkiyelileşme yönelimi üzerinde bir değil birkaç kez düşünmesi lazım. Alınan % 13’lük oy oranında, küçük de olsa Türkiyelileşme politikasının etkisi olsa da (ki var) esas olarak Kürdistan ve Türkiye metropollerinde büyüyen Kürt uyanışının rolü belirleyicidir. Yine yapılan araştırmalar HDP’nin oy artışında % 2’ye yakını CHP tabanından gelse de esas % 4.2 gibi yüksek oranın AKP’den geldiği görülüyor ki bu, AKP’den Kürt kopuşunun rakamsal ifadesidir ve esas olumlu gelişme buradadır.
Zaten HDP’nin Batı metropollerinde hatırı sayılır oy alıp vekil çıkarabildiği kentlere bakıldığında, Kürt nüfusunun ciddi oluştuğu kentler oldukları rahatlıkla görülür. HDP, Kürdistan’da olduğu gibi Batı kentlerinde de bu kentlere göç ederek yerleşen Kürt nüfusun oylarını ağırlıkla almıştır. Demek ki HDP yetkilileri, “radikal sol” hareket veya “gerçek Türkiye partisi olduk” deseler de gerçekte Türkiyelileşme politikasının somut tezahürünün Türkiye metropollerindeki Kürdistan kitlesini pek de aşamadığı görülüyor.
HDP, Kürdistan’da aldığı böylesine yüksek desteğin verdiği mesaj doğrultusunda Kürt/ Kürdistan meselesinin çözümünde kendi seçim deklarasyonunun ufkunu aşarak radikal adımlar geliştirdiği oranda Türkiyelileşme değil Kürdistanileşecektir. Dolaysıyla, HDP’nin 2015 seçimlerinde aldığı sonucu; aynı süreçte hem “Kürdistanileşiyor” hem de “Türkiyelileşiyor” şeklinde değerlendirmek doğru değil. Zaten, Kürdistan’da olduğu gibi Türkiye metropollerinde de HDP’nin % 90 gibi ana kitlesinin Kürt/Kürdistanlı olması, Türkiyelileşme yönelişinin başlıca bariyeridir.
Unutmayalım ki HDP üzerinden Kürt ulusal potansiyelinin Türkiyelileştirilmesinin derinleştirilmesi başarılırsa, kimi köşe yazarlarının iddia ettiği gibi “HDP’nin hem Kürt hem de Türk siyasetini normalleştireceği” iddiasını doğrulanmaz; bu durum tersine ikisini de bozar, bozacaktır süreçte.
Kısacası Kürt halkı, verdiği büyük destekle mecliste güçlü yer alan HDP’den Kürt meselesinin çözümü yönünde somut mücadele ve çaba bekliyor. Acil adımlar olarak Kürt dilinden eğitim-öğretim, Kürdistan’a siyasal statüye dayalı çözüm; Kürt halkının talepleri olarak öne çıkmaktadır.
HDP’nin barajı geçmesini isteyen farklı dinamiklerin ise tek ortak paydaları, Erdoğan ve AKP’nin durdurulması.
HDP’nin barajı aşma mücadelesinde, Kürt halkının dışında kendisine destek veren iç ve uluslararası kimi dinamiklerin kalkış noktaları farklı olsa da ortaklaştıkları ana nokta, Tayyip Erdoğan ve AKP’nin başkanlık, otoriterlik ve sürdürülen dış politika yönelimlerinin önünün kesilmesi şeklinde özetlenebilir. HDP’nin barajı aşması ile bu büyük oranda başarıldı. Başka bir ifadeyle HDP’yi, salt AKP özelde de Erdoğan karşısında destekleyenler, Erdoğan’ın başkanlık yöneliminin engellenmesi ve tek başına AKP iktidarına son verilmesi gibi bir sonucun elde edilmesiyle kısmen amaçlarına ulaştılar.
Bunun ötesinde HDP’den, “radikal demokrasi” veya “radikal sol muhalefet” yaratma amacıyla destekleyen veya zaten bileşeni olan dinamikler ise artık bir dönem HDP’nin etkili muhalefet partisi olarak yapacaklarına bakacaklar. Zira hem HDP yetkililerinin koalisyona kapılarını kapatan açıklamalar yapması hem ayrıca her daim derin devletin kilit adamı Deniz Baykal’ın Cumhurbaşkanı ile görüşmesi, ufukta AKP-CHP koalisyonuna işaret ediyor. AKP-CHP koalisyonunun birden fazla nedenle iktidardan ayrılmayı göze almayan Erdoğan ve AKP’nin isteği olduğu gibi “istikrar” isteyen büyük sermayenin de tercihi olduğu kanaatindeyim.
Yeri gelmişken HDP üzerinden abartılı ve gerçeği yansıtmayan beklenti ve değerlendirmelere ilişkin de çok kısa bir şey belirteyim; SYKP: “Bu başarı hepimizin!” başlığıyla yayımlanan açıklamasında; “HDP’nin yüzde 10 seçim barajını yıkarak oluşturduğu yeni siyasi denge sadece AKP’yi değil, onu iktidara taşıyan ulusal ve uluslararası sermayeyi de geriletmiş oldu” diyor ki bu ifade olsa olsa bir iyi dilek temennisi olabilir. Zira bu değerlendirme HDP’nin ne deklarasyonu ve yönelimiyle ne de HDP’yi doğrudan veya dolaylı destekleyen kimi dinamiklerin gerçeğiyle hiç örtüşmez. Sormak lazım, Erdoğan’ın başkanlığının önlenmesi ve AKP’nin tek başına iktidar olamaması ile hangi ulusal ve uluslararası sermaye geriletilmiş oldu!? SYKP’den örnek verdim, benzer abartılı değerlendirmelerin yapılmasında SYKP’li dostlar yalnız değiller.
Sonuç olarak; birkaç noktaya dikkat çekerek yazıyı bitireyim:
Birincisi; HDP Kürt halkının ve destekleyenlerin kendisine sunduğu büyük desteği Erdoğan ve AKP karşıtlığının çok ötesine taşıyarak Kürt meselesinin çözümüne odaklanmalı.
İkincisi; HDP’nin Kürdistan kentlerinde aldığı oy oranları, Türk rejimi için yenilir yutulur cinsten sonuçlar değil. Olmadığı için seçim sürecinde başlayan provokatif eylemler, seçim sonrasında da Diyarbakır’da devam ediyor.
Diyarbakır’da yaşananlar, Başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın peş peşe gelen uğursuz açıklamaları, Erdoğan ve AKP’nin bir süreden beri askerle yeniden uzlaşmaya yönelmiş olması ve Baykal’ın sahne alması! Bunlar hayra alamet değil. Türk rejimi, Kürt halkının belli başlı Kürdistan kentlerinde aldığı çok yüksek oylarla sistem partilerinin Kürdistan’daki son kalesi olan AKP’nin de âdeta yer yer silinmesini hazmetmeyeceğinin işaretlerini veriyor. Tekrar belirteyim; Erdoğan-Baykal görüşmesi sıradan bir görüşme değil, yaşanan diğer olaylarla birlikte iç siyasette özellikle Kürt meselesinde yeni bir dönemin işaretleri olabilir.
Üçüncüsü; 7 Haziran 2015 seçim sonucu oluşan meclisten yeni ve sivil demokratik anayasa çıkmaz. Bunun beklentisini oluşturanlar yanlış yaparlar. Dolayısıyla birinci yazıda birçok köşe yazarından aktardığım HDP’ye dönük beklentileri abartılıdır. Erdoğan’ın başkanlık hedefinin önlenmiş olması ve AKP’nin tek başına iktidar olmasının engellenmesi dışında büyük beklentiler yaratmak, hele hele sermaye karşıtı adımların beklentisini yaratmak yanlış.
Dördüncüsü ve önemlisi, “HDP mi merkeze çekilecek yoksa HDP ile merkez yeniden mi inşa edilecek” meselesine gelince; HDP’nin hükümet dışında kalacağı beyanları ve özetlediğim hayra alamet olmayan işaretler ile birlikte ele alındığında üzerinde ayrıntılı durmak erken gibi görünüyor. Şimdilik şu söylenebilir; Kürt/Kürdistan meselesi, Türk rejimi için her daim İslamî meseleden yani siyasallaşmış İslam’dan temelden farklıdır.
Türk rejimi; Selçuklulardan beri İslam ile var olagelmiş ve Cumhuriyet rejiminde, Türk İslam sentezi ile bu ilişki devam etmiştir. Son yıllarda AKP üzerinden hem Milli Görüş merkeze çekildi hem de merkez kısmen Milli Görüşleşti. Bu durumdan hareketle benzer bir durumun Kürt siyasetiyle de yaşanacağını beklemek yanlıştır, özellikle Güney Kürdistan’ın bağımsızlık adımlarını geliştirdiği Ortadoğu ve Kürdistan’ın mevcut jeopolitik koşullarında!
Beşincisi; HDP’yi destekleme kararı alan Kürdistanî Seçim İttifakı neyi hedefledi, ne yaptı, ne olacaktı? Bu soruların yanıtı ise ayrı bir yazı konusu.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.