Daha iki gün önce bütün yorumcular bando mızıka eşliğinde ”İmralı süreci” denen PKK’yla silahsızlanmaya yönelik müzakere sürecini övüyordu. Ardından, televizyon kanalları sansür uygulamış olsa da, Diyarbakır’da 3 PKK’lı kadının cenaze töreninde ”sağduyunun hakim olması” alkışlandı.
Bu hafta da sürecin ikinci adımı olarak BDP eşbaşkanlarının İmralı’ya gitmesi planlanıyordu.
Ama o da ne! ”İmralı süreci” pat diye askıya alındı.
Kamuoyu baskısı mı, yoksa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır mitinginde ettiği bir sözden dolayı Ahmet Türk’e kızmış olmasından mı bilemiyorum, ama bu hafta sonu İmralı’ya planlanan ziyaret, gerçekleşmeyecek gibi gözüküyor.
Zaten malumunuz; Öcalan aslında ilk turda BDP eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Selahattin Demirtaş’la görüşmek istemiş, ancak Başbakan, Şırnak yolunda PKK’lılarla kucaklaşanlara veto koyduğu için Kışanak’ın ismi listeden silinmişti. BDP, İmralı’ya giden ekipte bir hukukçu ve bir kadın olmasında ısrarlıydı. Ama Ahmet Türk’ün doğal partneri olan DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk da aynı ‘kucaklaşma karesinde’ olduğu için veto yedi. Bu durumda Ahmet Türk’le birlikte adaya Ayla Akat Ata gitmiş oldu.
Şimdi belli ki ikinci bir veto krizi var. Anlıyoruz ki Erdoğan, Ahmet Türk’ün Diyarbakır’daki cenazede sarf ettiği “Barış için hassasiyet isteyenler Kandil’i bombalıyor” cümlesinden rahatsız. O yüzden BDP’nin İmralı gezisine vize yok.
O gün ben de bir süre Diyarbakır’da BDP otobüsündeydim. Aslında Ahmet Türk’ün konuşmasının büyük bölümü oldukça yumuşaktı Kandil’in bombalanması konusunda bir şey söyleyip söylememek konusunda da tereddütlüydü. Ancak BDP tabanında bir gece önceki hava harekatı konusunda o kadar rahatsızlık vardı ki, sonunda dayanamayıp mikrofonu eline alınca “Barış için hassasiyet isteyenler Kandil’i bombalıyor. Bu nasıl bir siyasettir? Hem barıştan söz edeceksin, hem de Kürtlere bomba yağdıracaksın” deyiverdi.
Ve biliyor musunuz; o cümle o gün belki de alanda en fazla alkış alan cümleydi.
Maalesef Kürt meselesinin kabul etmekte zorlandığımız gerçeği de bu... Bu gerçeği, yani toplumun bir kesiminin PKK ile özdeşleştiği olgusunu, kabul etmezsek, bu süreci nasıl yöneteceğiz?
Ahmet Türk o cümleyi sarf etmeli miydi, etmemeli miydi o ayrı bir tartışma. Ama Allah aşkına, bir cümle yüzünden koskoca süreç neden sekteye uğrasın? Türkiye’nin kaderini etkileyecek ölçekte kritik bir süreç, anlık öfkelere kurban gitmeli mi? Bu kadar pamuk ipliğine mi bağlıydı?
Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl içinde Başbakan BDP’lilere ”ölüsevici”den tutun da ”Kandil’den izin almadan tuvalete bile gidemezler”e kadar birçok yakıştırmada bulundu. Eminim onlar da yaralandı. Ama şimdi çıkıp BDP’liler barış sürecini Erdoğan’ın o sözlerine yönelik öfkelerine kurban etseler, yanlış yapmış olmazlar mı?
Başbakan’dan ricam, daha esnek ve toleranslı olması. Bu süreç, günlük öfkelere heba edilemeyecek kadar değerli. ”Analar ağlamasın” diyoruz. E o zaman bırakın, gerektiğinde içimiz kan ağlasın; yeter ki günün sonunda analar ağlamasın.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.