AKP’nin iktidarda bulunduğu süre uzadıkça, olaylar çoğalıp biriktikçe, ondan hoşlanmayan kesimin muhalefet etme biçimleri de çeşitleniyor. Toplumda türlü türlü fikrî odak olduğu için, AKP’nin de “asıl şundan ötürü” çok kötü olduğuna dair çeşitli iddialar var. Bir meşrebe göre bu “emperyalizmin maşası” olmasına bağlanırken bir başka meşrep ehli de AKP’nin “Batı Düşman”, dolayısıyla “çağdaşlığa düşman” olduğunu söyleyebilir. TSK ile süregiden mücadele bu muhalefetin- bencegerçek temeli. Ama bunu böyle ifade etmenin de güçlükleri var. “Şanlı ordumuza neler yapıyorlar!” diye sesinizi yükselttiğinizde, “Evet! Evet! Kahrolsunlar!” diye hemen bağırmaya hazır bir kitle var. Ama toplumun bütünü düşünüldüğünde, bu itirazla “popüler” bir hareket başlatmak mümkün değil. Bunu o kesimde gayet iyi biliyor, görüyor.
Dolayısıyla “muhalefet”, bu gibi doğrudan doğruya siyasî gerilimle ilgili sorunlar veya sloganlar çevresinde biçimlenemiyor. Ekonomik konularda şimdiye kadar hükümete çullanacak bir durum olmadı. Bir kesimin dört gözle beklediği büyük ekonomik felâketlere duçar olmadık. “Teğet geçer” tesbitinin yapıldığı günlerde yazılanlara yeniden bir bakın. Onları yazanların epey mahcub olması gerekiyor, ama bizim memlekette “hicab” duygusunun nedreti vardır.
Şiddete dayalı provokasyonlarla kargaşalık çıkarmak, kan revan içinde bir ortam yaratmak, elverişli konjonktürlerde denendi ama sonuç alınamadı. Bunun için deneyimli kadrolar gerekli. Ama o kadroların bir kısmı şu sıra başka meşguliyetleri olduğu için ellerinden bir şey gelmiyordur. Daha önemlisi, böyle şeylere girişirken yakayı ele verme ihtimali adamakıllı yükselmiş durumda. Danıştay fedaisi, daha birçok fedai, bu arada Samast’lar, herhalde yakalanma riski üstüne pazarlık etmemişlerdi. Ama oldu!
Bu alan zorlanacaksa, elde bir, Kürt sorunu. Öyle ama, o da zaten yirmi beş yıllık hikâye. Buradan, doğrudan AKP’nin üstüne yıkacak bir şey çıkarmak zor.
Durum böyleyse, bu gibi dolaysız politik stratejilerden vazgeçmek ve olayı doğrudan politik gibi görünmeyen “hayat tarzı” alanına kaydırmak kaçınılmaz olabilir. Aslında bu daha en baştaki temel stratejiydi. Etkili de oluyordu. “Takiye yapıyorlar” lakırdısı herkese çok inandırıcı geliyordu. Ne var ki iktidar uzadı, bu süre içinde kayda değer bir “teokratikleşme” girişimi görülmedi ve bu slogan da tavsadı.
Bugün Taraf’ta Demiray’ın anlattığı hikâye, plajdaki, “Bakalım seneye buradan mayoyla denize girebilecek miyiz” diyen kadın, bana bu bakımdan bir hayli “symptomatic” göründü. Yaptığı işi bilinçli mi yapıyor, tanıdığı birilerini mi taklit ediyor, her neyse, ama mayodan başlayıp fırsatını bulduğu anda “Paşaları da tutukladılar” teline geçip oradan çalmaya başlaması genel “konuşlanma”ya uygun. “Şortlu kız” bugün, yarın “bikinili kız” çıkar, bu strateji için malzeme eksik kalmaz.
Tabii burada AKP ve onun çevresinde kenetlenenlerin nasıl davranacağı, en önemli konu. Bu “şortlu kız” davasında olduğu gibi “külliyen yalan” savunma biçimini mi benimseyecekler? Yoksa kendi saflarında sık sık rastlanacak, işler böyle giderse iyice artacak saldırganlık olaylarını önce kendileri kınama ihtiyacı duyacaklar mı?
“Hayat tarzı” gibi bir konu, ilk bakışta siyasî değil gibi görünüyor. Ama aslında en siyasî konu bu ve burada ciddi bir kapışma bu toplumu iflah olmaz durumlara getirebilir.
Bu toplumun en ağır sorunlarından biri “kanunla batılaşmak” gibi “çağdaşlaşma“(!) yöntemi seçmesiydi, Şimdi buna karşı “kanunla Müslümanlaşmak” (aklımda, “24 yaş” gibi olmayacak maddeler içeren yasalar var) yolu açılmak istenirse, bizim şu mahut “çağdaşlaşma” süresiz ertelenir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.