Bu hatanın kaynağı Türkiye'de 'Türklerin devleti'ni kurma amacının yönetime hâkim olmaya başladığı zamandan beri işlenen bir büyük 'hata'dır.
Irak sınırında 35 Türkiyeli Kürt’ün uçak saldırısı sonucu öldürülmesi bir katliamdır. Bu katliamın bir istihbarat hatası sonucu gerçekleşmiş olması, yapılanın niteliğini değiştirmez. Uçakla, topçu ateşiyle savaş halinde olunan düşman bombalanır. Kendi ülkesinde asayiş operasyonu yürütülmez. Türkiye devleti kendi toprakları üzerinde, kendi yurttaşlarının bir kısmına karşı ilk kez tank, top ve uçakla imha operasyonu yürütmüyor.
Yapılan katliam bir hatadan kaynaklanıyor bile olsa, bu hatanın kaynağı Türkiye’de ‘Türklerin devleti’ni kurma amacının yönetime hâkim olmaya başladığı zamandan beri işlenen bir büyük ‘hata’dır. Bu hatayı, en açık biçimde, Yeni Şafak’ın Washington Temsilcisi Ali Akel, önce 24 Ekim 2011’deki yazısında ve daha da açık biçimde dünkü yazısında tarif etti.
Bu ‘ölümcül hata’nın “bu topraklarda yaşayan herkes Türk’tür, Türk olmak zorundadır” ilkesiyle başladığını belirtiyor Ali Akel. İnkâr ve ret üzerine kurulu sistemin asimilasyona bile çok sıcak yaklaşmadığını hatırlatıyor. Ardından Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, devletin ‘yüce erkânı’nın, korumaya çalıştıkları, varlığında ısrar ettikleri bu sistemin neden olduğu acıları ve bu ‘sistem hatası’nı görüp görmediğini soruyor. “Dağa çıkartmakla, terörist yapmakla yetinmiyor sistem” diyor, onları insan olmaktan, insani olarak algılanmaktan çıkarıyor. “Ademoğlu olmadıklarından, inlerinde vurulduklarından, bir insanın ölümünün verdiği his artık duyulmaz olur.” Evet, Irak sınırından geçerken kendi devletinin savaş uçaklarından atılan bombalarla, füzelerle ölen 35 genç münferit bir hata sonucu ölmedi. Kendi toprakları üzerinde kendi yurttaşlarının bir kısmına savaşmayı âdet hale getirmiş bir devlet geleneğinin kurbanı oldular. Topçu bataryası, tank ve savaş uçağıyla yürütülen bir savaşın savaş kazası ise bu son katliam, o zaman adını koyalım. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarından beri devletin yürüttüğü bir savaşın kazasıdır bu. 1938’de Dersim’i uçaklardan bombaladı bu devlet. 1990’larda bazı Kürt köylerini savaş uçakları sivil veya gerilla ayrımı yapmadan bombaladı. Topçu birlikleri yıllardır kendi topraklarını bombalıyor. Suçun işlenmesini önlemek, suçluyu yakalamak değil, ‘düşmanı yok etmek’ üzerine kurulu olan bir devlet güvenliği politikasının bir savaş hatası son katliam. Düşman yerine yandaş birliğin bombalanmasını anımsatıyor en fazla. Bu hatanın kasıtlı biçimde mi yaptırıldığı sorusundan önce, böyle bir hatanın yapılmasına izin veren ‘topyekûn imha’ zihniyetinin sorumluluğunu sorgulamak gerekmiyor mu?
“PKK’lı zannettik vurduk” gibi bir gerekçe devletin tam bir savaş konseptiyle davrandığını ele veriyor. Dur ihtarı, teslim olma çağrısı yapılmadan ateş açmak, bombalamak ancak savaş hukukunda ve savaşçı gruplara karşı meşrudur. Irak sınırında kaçakçı kafilesi değil, PKK kafilesi de olmuş olsa, eğer savaş hukuku geçerli değilse, ihtar bile etmeden top ateşi açmak, uçaktan, helikopterden bombalamak ne demektir? Yıllardan beri ‘teröre ağır darbe’ sloganlarıyla sorup sorgulamadan hükümetin, muhalefetin ve medyanın kabul ettiği düşmana karşı savaş zihniyetinin izin verdiği bir ‘kaza’ değil mi bu?
Bu topyekûn imha mantığını sıradanlaştıran zihniyet bugün İHA’larla, yüksek teknolojiyle PKK’yı ve zımnen eşanlamlı kabul ettiği Kürt sorununu bitirme umudu pompalıyor. Bunu yaparken PKK’nınkine çok benzer bir savaşçı dil kullanıyor. 35 genç yurttaşımızın ölmesine üzülmekten ziyade, bu ‘kaza’nın terörle mücadele entegre konseptini zafiyete uğratacak olmasından kaygılanıyor. Görünen o ki o meşum sistem hatası sadece terörist olarak damgalananların insanlıktan çıkarılmasına yol açmıyor. ‘Yok etme’ye kilitlenmiş zihniyetin de insanlığını yitirmesine neden oluyor. Savaş da zaten budur.
Bu ortamda Hilal Kaplan’ın sesi belki daha iyi duyulur umuduyla sözü ona bırakıyorum (Yeni Şafak, 1.1.2012): “Uludere katliamından sorumlu olanlar cezalandırılmazsa, özür beyanı ve tazminat yoluna girilmezse, o acılı ailelerin matemine ortak olunmaz, bölge halkının psikolojisini dikkate alan uygulamalara gidilmezse artık istediğimiz kadar ‘kardeşiz’ diyelim; Kürtler kendi acısını görmeyen bir devlet aygıtı, onun hizmete hazır medyası ve katliama bahane arayan kamuoyundan ötesini görmeyecekler.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.