Fidan’ın istifası üzerine yapılan spekülasyonların bini bir para... Kimileri daha şimdiden AK Parti’yi böldü, Fidan’ı başbakan yaptı; Erdoğan’ın altını boşalttı; partinin bütün önemli aktörlerini kendince bir makama yerleştirdi; 2015 sonrasının yeni siyasi düzenini kurdu bile...
Üst düzey bir bürokratın görevinden istifa edip politikaya katılmaya karar vermesinin bir ülkenin siyasetinin baş konusu olması normalde yadırganacak bir durum. Ama işin içine Erdoğan-Davutoğlu ikilisi arasında bir görüş ayrılığı, bir çelişki girince, basit bir istifa olayı her türlü muhalifin büyük bir ihtirasla üstüne atladığı bir umut kapısı oluveriyor.
Bunu da normal karşılamak lazım. Çünkü çeşitli denemelerden sonra anlaşıldı ki, muhalefet açısından AK Parti’yi iktidardan düşürmenin tek yolu partinin kendi kendini zayıflatması, iç çatışmalarla parçalanıp güçsüzleşmesi...
* * *
Meseleye AK Parti açısından baktığımızda ise şöyle bir tablo görüyoruz:
Muhalefetin bir türlü iktidar alternatifi olamaması, AK Parti’nin siyasi yelpazede yer alan tek “Türkiye Partisi” olması; Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin bütün temel sorunlarının çözümünde vazgeçilmez özne haline gelmesi AK Parti’yi epey bir zaman beri “Hakim Parti” konumuna getirdi.
Bir partinin hakim parti haline gelmesiyle birlikte parti içinde farklı fikir gruplarının oluşması, bu gruplar arası politik mücadelenin ortaya çıkması hem kaçınılmazdır, hem de o partinin hayatiyeti için gerekli... Bir başka deyişle, muhalelefetin “düzeltme” fonksiyonundan mahrum kalan hakim parti, bu eksikliğini tamamlamak için deyim yerindeyse, “kendi muhalefetini de kendisi üretme” durumunda kalır. Kendi içindeki fikir hayatını canlı tutabilmesi, dinamizmini koruyabilmesi ve yenilenebilmesi bunu ne kadar iyi yapabildiğiyle orantılıdır.
Meseleye böyle bakarsak, AK Parti içinde ortaya çıkan fikir ayrılıkları karşısında paniğe kapılmak ya da onların üstünü örtmeye çalışmak yerine, bu kadar büyük bir yapının tek ses- tek vücut olmasının zaten anormal olduğunu da anlayabiliriz.
Ama şunu da hiçbir zaman unutmamalıyız:
Tehlikeli olan, görüş ayrılıklarının olması değil, bu ayrılıkların doğru bir biçimde ele alınmamasıdır. Parti içi tartışmaların kişiler üzerinden değil, fikirler üzerinden yürümesi; toleransın yüksek tutulması; “düşman” yaratılmaması; mücadelenin kişiler etrafında hizipleşmelere yol açmaksızın açık tartışma biçiminde yürüyebilmesi halinde fikir ayrılıklarından korkmak için bir sebep yoktur. Böyle işleyen tartışma süreçleri genellikle ortak akla ulaşılması ve birliğin bir üst düzeyde yeniden kurulmasıyla sonuçlanır.
Ayrıca, AK Parti tabanının fikir ayrılıklarının bölünmeyle sonuçlanmasından korkmaması için çok önemli bir sebebi daha var:
Bu parti herhangi bir parti değil, 90 yıllık bir misyonun partisi...
90 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca iktidardan uzak tutulmuş, biraz yaklaşacak gibi olduğunda demir yumrukla ezilmiş, kendi ülkesinde parya muamelesi görmüş milyonlar, artık makus talihlerinin değiştiğine inandıkları bir anda, iktidara getirdikleri partinin içindeki kimi aktörlerin birbirlerine düşmesi yüzünden iktidarı kaybederlerse, bu kötülüğü asla affetmezler. Buna yol açan kim olursa olsun iflah olmaz.
Bence AK Parti’nin bütünlüğünü korumasının en önemli güvencelerinden biri budur. Bu günlere gelmek için on yılardır sabırla mücadele eden, AK Parti’yi yoktan var eden ve yaşanan her dar boğazda kaya gibi arkasında duran milyonları hayal kırıklığına uğratma korkusu bu hareketin her aktörünün yüreğinin orta yerinde çöreklenmiş bir korkudur.
Bölücülüğün vebali o kadar büyüktür ki, kimse bu vebali yüklenmeye cesaret edemez. Tartışırlar, hatta kavga ederler ama günün sonunda kaderlerinin ortak olduğunu eminim idrak ederler.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.