AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür’ün istifası, sıradan bir istifa değildir. AK Parti’nin mütedeyyin kitledeki siyasi itibarını sarsan en ciddi olaydır.
Sayın Şükür’ün istifa açıklamasındaki gerekçeler çok dikkatli okunmalıdır. Hükümet-cemaat meselesi diye aylardır tartışılan konu, Hizmet hareketi açısından ilk defa çok açık ve net şekilde izah ediliyor…
Hakan Şükür, sıradan bir siyasetçi değil. Milyonların gönlünde taht kurmuş milli bir futbolcu. Ayrıca saygı uyandıran, dürüst bir duruşu var. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye bağlılığında, hürmetinde mert, yiğit, vefalı bir dost… Keza, Sayın Başbakan’a karşı muhabbeti, bir ağabey-kardeş yakınlığı ve ülkemize, insanımıza yaptığı hizmetlere takdiri, teşekkürü var.Öyle inanıyorum ki, Hakan Şükür, istifa kararı için büyük ıstırap yaşamıştır. Mesele öyle, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin’in aceleyle dediği, “Bana emrettiler ben AK Parti’ye geldim, şimdi emrettiler ayrıldım” gibi değildir. Sayın Şahin’e hiç yakıştıramadım. İnsan, sevdiği birisini bu kadar hızlı karalamaz, itham etmez…
Hakan Şükür’ün yüreği sıkışmıştır. Bu yürek sıkışması, bir ıstırap hali olarak aynen AK Parti tabanında ve Hizmet camiasında aylardır yaşanıyor. Bu açıdan Hakan Şükür’ü karalamaya kalkanlar, aleyhinde bir yerden düğmeye basılmışçasına kampanya başlatanlar kamuoyu vicdanında yer bulamazlar.Hakan Şükür, açıklamalarında Hizmet camiasının bütün hissiyatına tercüman olmuştur. Hizmet camiasını asıl üzen nedir? Kimlere, neden gönül konuluyor? Başbakan’ın hangi tavrı, kimlerin sessizliği yaralayıcı olmuştur? Vefasızlık hangi boyutlardadır? Pekiyi, bu istifanın asıl anlattığı nedir?Birincisi, bu istifa siyasetin bundan sonrasını etkileyecektir. Biri sorsa ki; “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı?” olmayacak derim. Bir tehdit olarak da kimse algılamasın. Haftalardır, köprüleri tamir için çırpınan biri olarak söylüyorum. AK Parti, üç büyük yanlış yaptı: Birincisi, dershaneler konusunda anlamsız, izahı olmayan bir yola girilmesi. Bir seçim öncesinde koskoca bir camiaya tepeden, buyurgan, hoyratça bakıldı… Her şey çok güzel bir çizgiye gelmişken, hem de bir seçim öncesinde gece yarısı baskını gibi dershaneler kapatılmak istendi. Hatırlayınız, Muhterem F.Gülen Hocaefendi rahatsızlık geçirmiş, hastaneye kaldırılmış. Sayın Başbakan kendisini telefonla arayarak geçmiş olsun demiş. Karşılıklı dualar edilmiş. Ardından Hocaefendi, tam sayfa teşekkür ilanıyla Sayın Başbakan’a en içten, en mütevazı bir hal ile kalben teşekkür etmiş. Bu tablo karşısında tam sevinirken pat dershaneleri kapatma kararı… Onun için bir mesele varsa –ki var- bunu başlatan Hizmet camiası olmadı, hükümet oldu…İkincisi, Sayın Başbakan’ın, Hizmet hareketi, “örgüt” diye itham edilirken, bir AK Parti milletvekili “KCK gibi paralel yapı” diye konuşurken sessiz kalması… Sayın Başbakan ve AK Parti yönetimi, bu sessizliğin Hizmet camiasında gönülleri nasıl tarumar ettiğini bilselerdi, ah bir bilebilselerdi…
Üçüncü yanlış, AK Parti kapanmasın diye topluca dualar eden, geceleri gözyaşları ile seccadelerini ıslatan insanlara, bugün düşman muamelesi yapılması. Hele bazı AK Parti yöneticileri tarafından “ahlaksızlık” olarak nitelenen fişlemeler yok mu? O fişlemeler karşısındaki sessizlik yok mu? Hakan Şükür’e karalama kampanyası açanlar bilsinler ki, o şimdi Hizmet’in cesur yürekli bir kahramanıdır. Bir de bu açıdan bakılsın, derim.