Gözümüzün önünde gizliymiş gibi yaşanan fakat alenen bilinen gerçekler duruyor.
Siyaset kulislerinden haber diye taşınan çok özel bilgiler mahalle kahvehanelerinde pişpirik oynayan insanların zınk diye anlatabileceği kadar aşikârken siyasilerde hâlâ bir havalar sormayın gitsin.
Kral çıplak diye bağırası geliyor insanın.
Bu hâllerin bazılarına bir bakalım:
HAKAN FİDAN MESELESİ
Bir ülkede MİT müsteşarının kimliği niçin bu kadar çok tartışılır?
Bir gazeteci hangi saiklerle istihbarat kurumunun başındaki bürokratın değişmesini ister?
Bana soracak olsanız her daim “kurumun kendisine” yöneltebileceğim eleştirilerim var elbet.
Hrant Dink, MİT tarafından uyarıldığı/ tehdit edildiği bir sürecin arkasından tüm ilgili devlet kurumlarının bilgisi dâhilinde katledildi ve bunun hesabı verilmedi.
Dink ile o görüşmeyi yapan görevlilerin emri kimden aldığı, cinayetin öncesi ve sonrasında MİT’in elindeki bilgileri niçin paylaşmadığı, Başbakanlığın o görevlilerin sorgulanması için gereken izni zaman aşımı dolduktan sonra vermesi yeterince skandaldır.
Roboski’de 34 sivilin bombalanarak öldürülmesi hakkında MİT’in sorumluluğu sorgulanmadı ve bedel ödeyen var mı bilmiyoruz.
Gezi olaylarında Başbakan’ın hedef gösterdiği kesimlerin ve hükümetin gaddar tavrının arkasında MİT’in yönlendirmelerinin ölçüsü de merak konusudur.
Fakat MİT müsteşarı Öcalan ile “barış süreci”nde sağlıklı bir ilişki kuruyor diye çıngar çıkaracak değilim. Başka ülke istihbaratlarının propaganda yöntemlerine teslim olacak değilim.
Gülen Cemaati’nin benimle aynı sebeplerle MİT kurumunu eleştirdiğini düşünmüyorum.
Güç dengeleri içerisinde Cemaat’in istediği başka bir ismin benim için daha hayırlı sonuçlar doğuracağına niye ikna olayım?
Egemen güçlerin dengeleri arasında taraf tutmak ve nemalanmak için değil, hak, hukuk ve adalet adına sözünüz varsa söyleyiniz.
Gerisi angajmandır ve kimlerin hangi yapılara angaje olduğunu oldukça net algılayabiliyoruz çok şükür.
MUSTAFA SARIGÜL MESELESİ
CHP’nin İstanbul’da en çok oy potansiyeli olan ihtimalidir.
Tüm muhalefetin artık “kazanmak” için çabaladığı, demokrasi dışı güçlerden medet ummaktansa oyunu kuralına göre oynamaya heves ettiği bir dönemde Sarıgül’ün adaylığı niye hâlâ netleşmedi?
Çünkü Sarıgül ve ekibi, İstanbul’u kazanırsa büyük ihtimalle CHP’nin başına geçecek.
Eee?
Başarı ihtimali daha kuvvetli, üstelik CHP’nin öz evladı olan bir ekibin önünün kendi partisi tarafından kesilmesinin açıklaması var mı?
Türkiye’nin kaynayan en büyük kazanı CHP olduğu için var.
Ülkeyi yönetmektense partiyi yönetmenin her daim geçer akçe olduğu bir geleneğin kırılması kolay olmuyor.
Ama hayat insana öğretiyor.
Sarıgül’süz kaybedilecek bir seçimin sonucunda ortada bugünkü yönetim falan kalmaz.
Karşılarında bu kadar güçlü bir AKP varken Sarıgül’ü aday göstermesinler de görelim.
SIRRI SÜREYYA MESELESİ
Kürt siyasi hareketiyle demokrasi güçleri hiçbir dönemde bu denli bütünleşmedi.
Daha önceki denemelerde çoğunlukla etki alanı kısıtlı bir sonuç alınmış olsa da bu kez umutlu olmamak için hiçbir sebep yok.
Eğer Sırrı Süreyya adaylığa talipse (ki öyle olduğunu düşünüyorum) HDK’nın adayı olması kesin görünüyor. CHP’nin kendi güçlü adaylarına üvey evlat muamelesi yaparken Sırrı Süreyya’nın adaylığının oyları böleceği korkusunu taşıması eski siyasettir.
İstanbul kaybedilebilir.
Fakat Sırrı Süreyya’nın alacağı yüksek oy oranı, onurlu ve kişilikli bir siyasetin müjdecisi olur.
Sırrı Süreyya aday olmazsa HDK’nın savunduğu siyasi damar da gidip CHP’ye oy filan vermez.
Kürtlerin tabanı CHP’ye asla oy vermez.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.