Türkiye’deki mevcut düzeni dünü ve bugünüyle anlayabilmek için fazla çaba göstermeye gerek yoktur. Birileri cumhuriyet tarihi boyunca kimlerin el üstünde tutulduğunu, kimlerin ise rejimin en acımasız uygulamalarına maruz kaldığını görmek isterlerse, onlar için azıcık bir inceleme yeterlidir.
Mevcut idelojik siyasete ve kurulan düzene itiraz eden, ona karşı tez geliştiren, dayatılan resmi söylemi reddeden insanların hakim güçlerle hep problemleri olmuştur.
Türkiye devletini kuran Kemalist ideoloji kendisine iki şeyi tehlike olarak görmüş ve cumhuriyet tarihi boyunca bu iki şeyle mücadele etmiştir. Konuyu bilenlerce de malum olduğu üzere, bu iki şeyden birisi din yani islamiyet, diğeri ise Türk etnitesi dışında diğer etnik grupları yok sayma ve onlara hiçbir hakkı tanımama durumudur.
Bilindiği gibi islamiyeti layıkıyla yaşamak isteyen Müslümanlar cumhuriyet idaresince hep mağdur edilmişlerdir. Ancak zamanla Müslümanların iktidara gelmesi, dinini yaşamak ve öğrenmek isteyenlere kısmi imkanların verilmesiyle bugün Müslümanların kahir ekseriyetinin rejimle kavgası bitmiştir.
Cumhuriyet idaresinin ikinci en şiddetli asıl kavgası Kürtlerle olanıdır. Bugün Kürtler üzerinden kendini gösteren bu kavga, Kürt olarak kalmak isteyen Kürtlerle onları Türk’e dönüştürmek isteyenler arasında cereyan ediyor.
Türk olmayan ancak Türk’e dönüşmeyi kabul edenleri ödüllendiren bir anlayışın hakim olduğu Türkiye’de, etnik özelliklerini korumak isteyen ve dönüşmek istemeyen Kürd’e kan kusturduğunu ve en şiddetli bir biçimde cezalandırdığını hepimiz biliyoruz. Çünkü diğer halkların aksine, zorba ve insani olmayan bu siyasete karşı sadece Kürtler direniş gösterip bedel ödemişlerdir.
Doksan yıllık cumhuriyetin tarihini inceleyen tarafsız bir gözlemci, bu süreç içinde dönem dönem isyanların, katliamların, ölümlerin, sürgünlerin, mahkemelerin ve hapislerin Kürtlerin hayatının bir parçası olduğunu görebilir.
Kürtler rejimin tekleştirme siyasetine karşı isyan etmişlerdir.
Kürtlere, tarihiniz, kültürünüz ve diliniz yok denilmiş.
Kürtlere, başka dillerden çalma kelimelerden oluşan diliniz, aslında bir dil değil denilerek, özgüvenleri yok edilmiş.
Bu süreç içinde yaşanan bu kötü duruma karşı çıkan ve direnen kişilerin akibeti yukarıda anlattığım gibi hep o kötü şeyler olmuş.
Cumhuriyeti Türklerle beraber kuran Kürtler, cumhuriyet tarihi boyunca hep başkası olmaya zorlanmış.
Türkiye kamuoyunun kahir ekseriyeti ise bu olup biten zulümlere karşı sessiz kalmış, zulmeden bu kardeşlerine çoğu zaman destek olmuş ve başarıları için de dua etmiştir.
Bir avuç vicdanlı insan dışında, Türkiye kamuoyu Kürtlere yapılan bu zulüm karşısında susmuştur. Ancak Kürtlerin dramını ve sıkıntısını kendisine dert edinen söz konusu bir avuç insan, bu süreçte hep kötü bir akibete maruz kalmıştır.
Kürtlerin maruz kaldığı bu politikaları bilimsel tezlerle deşifre eden İsmail Beşikçi gibi namuslu ve dürüst aydınların tecrit edilerek senelerce hapishanelerde çürütüldüğünü artık dünya alem biliyor. Vicdanının sesini dinleyerek Türkiye’deki resmi söylemin Kürd’e bakışını sorgulayan İsmail Beşikçi 17 senesini hapishanelerde geçirmiştir.
Bu baskıcı ve inkar siyasetinin bir sonucu olarak ortaya çıkan Kürt meselesi, 25 yılı aşkın bir zamandır Kürtleri ve Türkleri mağdur ederek canlarını yakmaya devam ediyor.
Her gün bölgeden gelen ölüm haberleri, Kürtlerin doğal ve doğuştan gelen hakları üzerinde yapılan tartışmalar, mahkemeler ve tutuklamalar halen bu ülkede yapılmayan birçok şeyin olduğunu bize gösteriyor.
Kürtler verilen kısmi haklara razı edilmeye çalışılıyor. Daha öncekiler size bir şey vermedi, bakın biz sizlere şu kadar hak verdik gibi sözlerle Kürtleri kendilerine karşı borçlu göstermeye çalışıyorlar.
Kürtlerin durumunu Avrupa’ya gitmiş Türklerin durumuyla mukayese edecek kadar cahil veya art niyetli insanlar var bu memleket’te. Türkiye’yi idare edenler, bazı hakların verilmesiyle bu sorunun çözüleceğini düşünüyorlar. Bütün dünyadaki milletler gibi Kürtler de mutlaka eğitim, dil ve kültür gibi bütün haklarını kullanacaklardır; bu hak onların en tabii hakkıdır.
Şu hakları verdik, şunu açtık, şunu düzelttik, daha Kürtler ne istiyor diyorlar.
Bu meselede kimsenin Kürtleri minnet altına sokmaya hakkı yoktur. En doğal haklarını talep eden Kürtlere “nankör” diyenlere soruyorum: Bir milletin doğuştan gelen haklarını gasp edenlere, bu hakların üzerinde oturup vermeyenlere hangi ismi veriyorsunuz?
Anadille eğitim gibi insani ve doğal bir isteği şeytana uymak diye nitelendirenlere sormak lazım: Allah’ın verdiği bir hakkı inkar edip yasaklamak mı, yoksa o hakkı kullanmayı talep etmek mi şeytana uymaktır?
Türkiye’nin yöneticileri işine gelince kendi sınırları dışında yaşayan bir halkın hakkını çeşitli vesilelerle savunuyorlar. Türkiye’deki yöneticiler dış Türklerin veya başka bir halkın hakkını savununca şeytana mı uymuş oluyorlar? Mesela Türkiye Kıbrıs, Yunanistan, Türkistan ve Bulgaristan’daki Türklerin anadille eğitim hakkını savunursa şeytana mı uymuş olacak?
Son yıllarda Türkiye’deki resmi ideolojiye çok ters gelen çözüme yönelik bir takım çalışmalar yapıldığını kimse inkar etmiyor. Türkiye gerçeğini bilenler, yapılan bir kısım yeniliklerin hiç de küçümsenecek şeyler olmadığını biliyor.
Türkiye gibi bir ülkede Kürtçe’nin seçmeli bir ders olarak eğitim müfredatına dahil edilmesi çok önemlidir. Ancak dünyanın hiçbir yerinde insanlar kendi anadillerini seçmeli bir ders olarak okumazlar.
Geçmişte hiçbir hakkınız yoktu, bari biz sizlere şu kadar hak verdik demenin vicdanla bağdaşır hiçbir yönü yoktur. Böyle demekle, size bir kısım haklarınızı verdik, verilenle yetinin daha fazla bir şey istemeyin, size bu kadarı yeter diyorlar. Üstelik bizi alçaltarak, şerefimizle oynayarak bunları söylüyorlar.
Dürüst, adil ve vicdanlı olun.
Bunlara soruyorum. Siz kimsiniz, ne hakla bu haklarımızı vermiyorsunuz? Allah mı size bu hakkı verdi?
İster inanın, ister inanmayın, vicdanlı olan insanlar lütfen vicdanınıza danışın ve kendinizi bir Kürdün yerine koyun. Dışarıdan gelerek kendinden önce bu topraklarda yaşayan insanların özgürlüğünü kısıtlamak, onları haklarının bir kısmına razı olmaya zorlamak, Allah’ın vermiş olduğu hakkı yasaklamak, verilen hakları da bir lütuf gibi sunmak neyle izah edilebilir?
Hangi vicdan böyle bir muameleye evet diyebilir?
Türklerin sahip olduğu bir şeyi Kürt’ten esirgemek hangi dini veya insani ölçülere uymaktadır?
Dünyanın neresinde hak istemenin adı şeytan uymak oldu?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.