Barış sürecinin ilerlemesine paralel olarak siyaset alanının genişleyip özgürleşmesi, Güneydoğu’da radikal bir dönüşümü ifade edecek.
Bugüne kadar siyasetin kenarında durmuş veya kendisini gizlemiş olanların sahaya çıkması yanında, muhtemelen çok sayıda yeni oluşumla karşı karşıya kalacağız. Çünkü bölgede bunca yılın bastırılmış enerjisinin öncelikle siyasete tahvil olma ihtimali çok yüksek. Böylece her türlü farklılaşmanın yeni bir oluşuma neden olabileceği son derece dinamik bir ortama girilecek. Bugüne dek sadece kendisini düşünerek siyaset yapan aktörler, şimdi ötekileri nasıl etkilediklerini hesaplayacak ve ötekilerle birlikte siyaset yolları arayacaklar. Önemli bir soru söz konusu ‘yeni’ siyasetin esas olarak hangi zihniyet üzerinde şekilleneceğidir. Acaba bu gruplar, karşılarındaki rakip sayısının artması ile birlikte eskiden devralınan otoriter yapılanmalarını ve korunaklı iletişim sistemlerini devam mı ettirecekler, yoksa barışın ima ettiği üzere daha demokratik bir zemine doğru mu kayacaklar?
Bu sorunun cevabı büyük ölçüde PKK’nın ve dolayısıyla başta BDP olmak üzere Kürt siyasetinin çeşitli unsurlarının nasıl bir tutum sergileyeceklerine bağlı. Eğer geçmişteki tahakkümü olabildiğince sürdürmek, bir anlamda bölgedeki siyasetin ‘dizginlerini elde tutmak’ arzusu ağır basarsa, bu isteğin eski alışkanlıkları davet etme ihtimali epeyce yüksek olabilir. Buna karşılık bugün BDP’nin başı çektiği bir yumuşama ve dışa açılma stratejisi de gündemde. BDP’nin ‘Türkiye partisi’ olma hedefi, bölgede sergilenecek siyasetten bağımsız değil ve bu da siyaset alanının ‘paylaşmacı’ bir mantıkla ele alınacağını, ‘birlikte var olma’ halini yadırgamayacak yeni bir Kürt siyasetinin ortaya çıkabileceğini ima ediyor. Böylece PKK/BDP çizgisinin tüm Türkiye için arzu ettiğini öne sürdüğü tablonun bizzat bölgede de gerçekleşmesi mümkün olabilir.
Ne var ki bunun gerçekleşmesi bizzat Kürt siyaseti içindeki güç dengesinin değişmesini gerektiriyor. Yani bölgedeki çeşitlilik arz eden yeni aktörleşmenin üzerinde yer alacağı siyasi zemin, ironik bir biçimde doğrudan PKK içindeki siyasi denge ve yeniden yapılanmanın alacağı biçimle bağlantılı. Bu konuda yaşanmakta olan iki süreç var ve bunlar kısa vadede birbirine zıt sonuçlar üretiyor. İlk süreç PKK’nın sınır dışına çekilmesi ve bunun da ötesinde yeniden geri dönmeyeceğinin işaretlerini vermesiyle ilişkili. Çünkü söz konusu karar, PKK’nın Türkiye sınırları dışında varlığını sürdürmesi için bir tür garanti gibi de okunabilir ve bu da Türkiye’deki Kürt meselesi açısından önemli bir sonucu ima eder: Türkiye’deki Kürt siyasi mücadelesi bundan böyle doğrudan veya dolaylı olarak Öcalan’a teslim edilmiş durumda. Öcalan ise bu güç ve yetkiyi barış ortamında BDP üzerinden ifa etmek durumunda. Bu tablo BDP’nin üzerindeki baskıların kalkacağı, bu partinin de özgürleşeceği bir ortamın habercisi. Nitekim bugün Güneydoğu’ya bakıldığında Kürt siyasetinin taşıyıcıları arasında en fazla diyaloğa açık olanların, durumun siyasi tahlilini yapmak açısından en fazla yol alabilmiş olanların BDP merkeze yakın duranlar olduğu görülüyor.
Meseleyi somuta indirgersek bunun anlamı şu: Örneğin bir valiyi ziyarete gittiklerinde, artık BDP’li yöneticilerin yanında asıl adı bilinmeyen ve her iki ayda bir değişen bir ‘parti müfettişi’ olmayacak. BDP’li siyasetçiler kendi fikirleri ve iradeleri ile kamusal alanın parçası olacaklar. Bu durum partiyi, rejimi demokrasiye doğru dönüştürmek isteyen hükümetin de dolaylı partneri haline getirecek ve reform sürecine büyük bir ivme katacaktır. Ancak yeni ortam kısa vadede tam tersi sonuç üreten bir süreci de ima ediyor: Bölgedeki Kürt unsurlar BDP’nin rehberliğine alışkın olmadıkları gibi, kendilerine de fazlasıyla güç ve meşruiyet atfedebiliyorlar. Bir süre önce Dicle Üniversitesi’nde yaşanan gerilimin temel nedeni de buydu. Olaylar, PKK’lı bir grubun üniversiteyi kendi ‘kaleleri’ olarak görmesi ve başkalarına kendiliğinden hayat hakkı tanımak istememesi nedeniyle başladı. İlginç olan BDP’nin bu öğrenci grubunu yönetmekte aciz kalması ve sonuçta Öcalan’ın devreye girmesiydi...
Bütün bunlar birçok kırılgan katmanın üst üste bindiği bir siyasi ortamın habercisi. Bölgeye demokrasi ancak siyasetin özgürleşmesi ile gelebilir ve bu da öncelikle Kürt siyasetinin özgürleşmesine, daha da özelde BDP’nin Öcalan desteği sayesinde hızla yeni bir meşruiyet eşiğine sıçramasına bağlı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.