Yerinden yönetim ilkesine geçmeden cumhuriyet yönetimi çağdaşlaşmaz ve Kürt sorunu çözüme kavuşturulamaz.
Sayın Gül’ün ağırbaşlı konuşması beğenildi. Muhalefet liderleri, iktidara karşı olmayı her söylenene ve yapılana muhalefet etmek olarak tanımladıklarından beklendiği gibi eleştirdiler; bu eleştirilerin halkta bir karşılığı bulunduğunu sanmıyorum.
Konuşmanın bir cümlesinden çıkarak, Cumhurbaşkanımızın yeni anayasaya bakarken belirleyici bir hususu görmezden geldiğini, belki de önem vermediğini (!) anlatmaya çalışacağım.
Terör olmasaydı
Sayın Gül’ün konuşmasının teröre ayrılan bölümünün sonlarında şu
paragraf vardı: “Kan ve şiddetle hak alma arayışında olanlar, atılan demokratik adımların terör sayesinde elde edildiğini zannedenler, tarihi bir yanılgı içindedirler. Zira şu da iyi bilinmelidir ki, terör olmasaydı, demokratik standartlarda da, ekonomik gelişmişlikte de çok daha ileride bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık.
Değerli milletvekilleri, diğer yandan, uzun yılların ihmalinin bir sonucu olan demokratik eksikliklerimizden neşet eden Kürt sorununu, ortak değerlerimize ve devletimize sahip çıkan bir anlayışla, yine demokrasi içinde çözebiliriz.” (Ham tutanak 4. sayfa)
Doğrudur, terör olmasaydı, milyarlarca liralık kaynaklarımızı altyapı yatırımlarında kullanabilirdik; vatandaşın yaşam koşulları daha da iyileşirdi. Sayın Gül izin verirlerse, cümlesine bir önerme eklemek istiyorum:
Haklar verilseydi
Kürt kimliği tanınmış, yerel yönetim hakkı verilmiş, anadilde eğitim yapılıyor olsaydı da ‘çok daha ileride bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık’. Terör mü, yoksa haklar mı birbirinin nedenidir? Hangisi olmasaydı diğeri olmazdı; tavuk-yumurta hikâyesi!
Kürt dilinde konuşmanın yasaklanmasının teröre güç verdiği inkâr edilebilir mi? Milletimizin ortak değerlerinden biri olan ‘Kürt halkı’ demokrasi içinde niçin tanınmadı? Tanınamadı?
Buraya geldiğimizde Sayın Cumhurbaşkanımıza bir düşüncemi sunmak istiyorum:
1921 Anayasası’nın ilkeleri
Sayın Cumhurbaşkanımızın, ‘uzun yılların bir sonucu olan demokratik eksiklerimizden’ doğmuş olduğunu belirttiği Kürt sorununun, maalesef, 1924’ten beri yerinden yönetim sistemine geçmemizi de engellediğini hatırlamasını istirham edeceğim.
1924 Anayasası yapılırken, 1921 Anayasası’nın ilkelerinden vazgeçilme nedenlerini bulmak bir hayli güçtür! Anayasanın ilkelerini hayata geçirecek ‘İdare-i Kur’a ve Nevahii Kanunu Layihası’nın Meclis’te komisyondan geçmesine, savaş boyunca genel kurulda görüşülmesine karşın kanunlaşamamasının ve 1923 yılında anayasada yapılan değişikliklerle devletin şekline dair maddelerin, yerinden yönetim maddeleri yerine konulmasının nedenini ben bilmiyorum!
80 yıllık direnç
Yönetime halkın katılımını kısmen sağlayacak ve AK Parti’nin sahip çıkmadığı, 2004 tarihli Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nu Meclis’e iade eden Cumhurbaşkanı Sezer’in gerekçesi, 80 yıllık devlet direnişinin özüdür. İade yazısında, sadece anayasanın ‘Merkezin mahalli idarenin üzerindeki vesayet’ maddesine atıf yapılmış, vesayetin halk yönetiminde anlamı açıklanmamıştır. Ne yazık ki ‘vesayet’ halen devam etmektedir!
Meclis’in yeni dönemi başında Sayın Cumhurbaşkanımız, bu vesayete dikkat çekerek önemli bir kapı açabilirdi diye düşünüyorum. Sadece özgürlük adına değil; hantallığın, eskimişliğin, verimsizliğin kaldırılması adına bu ilkeyi anayasamıza yazmalıyız.
Yerinden yönetim ilkesine geçmeden Cumhuriyet yönetimi çağdaşlaşamaz ve Kürt sorunu bitmez.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.