“Aydın müsveddeleri”, “alçaklar”…
Bir “Cumhurbaşkanı” böyle konuşmaz. Kimsenin kimse hakkında böyle aşağılayıcı kelimelerle konuşma hakkı yoktur. Ama bir adam “cumhurbaşkanı” seçilmişse, söylediği sözü özenle seçerek söylemek durumundadır.
“Alçak” ne demek? Durmadan birilerine “hakaret davası” açan Cumhurbaşkanı birilerine “alçak” deme hakkını nerede bulmuş?
Yanına muhtarlarını toplayıp bildiri yayımlayan akademisyenlere birlikte sövüp sayma, “ihanet” ve benzeri kavramları işin işine karıştırma gösterileri gidiş yönünün faşizan bir popülizm olduğunu göz önüne seriyor. Bütün insanlar eşit, her insan saygıdeğer; ama bunun anlamı muhtarları toplayıp akademisyenlere hakaret ettirmek değil.
Faşist ideolojilerin değişmez bir özelliği “aydın düşmanlığı”dır. Çünkü faşizmin tabanı genellikle hayatın kendisine verdiklerinden mutlu olmayan alt orta sınıftır. Böyle bir kitlede “aydın düşmanlığı” yaratmak çok kolaydır. Hele Türkiye gibi bu tabakalar arasında zaten yıllardır varolan bir uçurumun varolduğu bir toplumda bunu çok kolay büyütebilirsiniz.
Böylesi, bir süreden beri sergilediği davranışlarıyla Tayyip Erdoğan’ın tutturduğu siyasî çizgiyle uyumludur. Erdoğan siyasî gerilimi kendi iktidarını sürdürmek için gerekli ve faydalı görüyor. Onun iktidarı için faydalı olabilir de, bunun toplum için, toplumun geleceği için faydalı olduğunu düşünmek mümkün değil. Bu durum, yani “Erdoğan için faydalı/ Türkiye için faydalı” makası, birkaç yıldır sürekli işliyor ve ara açıldıkça toplumda onarılması gitgide güçleşen çatlaklar açılıyor. Ne olacak sonunda? Erdoğan’a oy vermeyen yüzde 51 bu ülkeyi terk edecek ve Erdoğan kendi kafadarlarıyla burada saltanat mı sürecek?
Tabii bu siyasetin etkileri toplumun içindeki yüzde 49’lar, yüzde 51’lerle sınırlı kalmıyor. Nitekim bu bildiri ve arkasından kopan kıyamet, hemen bütün dünyada duyuldu, tepkileri de oluştu. Şimdi bir yanda Chomsky ile kavgada Tayyip Erdoğan. Batı dünyasının okur- yazar kesimi Tayyip Erdoğan’ın tarzını ya da uygulamalarını onaylayacak değil. Uluslararası PEN ise Can Dündar’a ödül vererek burada olanlara karşı kendi tavrını ve değerlendirmesini ortaya koyuyor. Bu gibi tepkiler, buranın halkını doğrudan etkilemez, ama dolaylı etkileri artarak gelecektir.
Chomsky bir birey, PEN bir yazar örgütü… Ama Erdoğan politikaları dünyanın “resmî” diyeceğimiz katlarında da endişe ile izleniyor. Gene bu akademisyen bildirisi üzerine koparılan fırtına karşısında Amerika’nın ve Avrupa’nın tavırları belli oldu. Kimsenin Erdoğan’a “Aferin, iyi yapıyorsunuz. Susturun bu adamları” dediği yok. Demelerinin imkânı da yok.
Onaylayacak, hak verecek birileri bulunurdu belki. Ne de olsa, bu koca dünyada türlü türlü rejim, türlü türlü siyasî önder var. Bunların arasında, sözgelişi Putin, sözgelişi Esed, “Tayyip Erdoğan doğru yapıyor,” diyebilirdi. Ama onlarla da başka nedenlerle kavgalıyız; dolayısıyla oralardan da bir destek gelmiyor.
Peki, ne olacak? Tayyip Erdoğan bütün dünya ile kavgasını sürdürecek mi? Anlaşılan öyle yapacak.
“Gerilim siyaseti” diyoruz. “Onlar zaten Türkiye’ye düşman! Onlar zaten İslâm’a düşman!” söylemi de, Tayyip Erdoğan’ın tabanının düşman olmayı dost olmaya tercih eden kesimine inandırıcı ve doğru gelebilir. Ama nereye kadar?
Cuma akşamı Taha Akyol’un programında Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı bir anketin sonuçları konuşuluyor, “tartışılmıyor” ama tartılıyordu. Bu ankette Erdoğan’ın bu tavırları ya da politikalarının toplumda ve bu arada kendi partisine oy vermişler arasında da onaylanmadığı görülüyordu. Her anketin belirli yanılma payları vardır. Türkiye toplumunun böyle anketlere verdiği cevaplarla fiilî davranış biçimlerinin her zaman uyuşmadığı da bilinir. Gene de, ilginç sonuçlardı onlar. AKP’lilerin üzerinde düşünmesi gereken sonuçlardı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.