“Ermeni lobisi” mi dediniz? Geçen hafta sonu, afedersiniz onlarla beraberdim. Haliç sahilinde Bahariye Mevlevihanesi’nde Liberal Düşünce Topluluğu’nun “Diasporanın dönüşü” toplantısındaydık. Batı Ermenileri Ulusal Kongresi’nden arkadaşlarla yeniden görüşebilmek bizi sevindirdi. Önkoşulsuz diyalogdan daha güzel ne var. Başka türlü önyargılar kırılmıyor.
2015 yılında yapılabileceklerin bir yol haritasını çıkaracak olursak, somut ve güven verici adımların atılma süreci kolaylaşacak.
Hrant, “Adını ne koyarsanız koyun bir kadim halk artık yaşamıyor Anadolu’da” demişti.
Aslında Ermeni diasporasının da, Rumların da, Süryanilerin de ve hatta silahlı Kürt Hareketi’nin de geri dönüşünün yolu, yurttaş merkezli bir anayasa ekseninde herkesin kendi kimliği, kültürü ve diliyle özgürce bir arada yaşayacağı bir ülke kurmaktan geçiyor.
Ortak vatanın inşası çok zor olmasa gerek. Yeter ki kimlikler hiyerarşisinden vazgeçelim.
Örneğin, ders kitaplarındaki nefret söyleminden arınmakla başlanabilir ve TBMM yayınlarındaki Türk tezi/Ermeni tezi yaklaşımından vazgeçmekle devam edilebilir. Bu Meclis’in Ermeni yurttaşlarımızı da temsil ettiğini anlamak gerekiyor.
Umarım farkındalığı artırmanın vesilesi ve kanıtı olarak, 2015 seçimlerinde Ermeni yurttaşlarımız da Meclis’te yer alabilecektir. Osmanlı meclisindeki Ermeni mebusların iade-i itibari, patriklik seçiminin gerçekleşmesi, Ermenistan’la milletvekilleri dostluk grubu gibi işler yeni meclisi bekliyor.
Diasporanın şeytanlaştırılması, çok katmanlı yapısının görülmemesi gibi takıntılar artık aşılmalı. Diasporanın dönmesi için pasaport sorunlarını çözmekten, vatandaşlık hakkı vermeye, Ankara’da temsilcilik açmaya, Erivan’da hayranlıkla izlediğim Parajanov sergisini buraya getirmek gibi jestler yapmaya değin bir çok iş bizi bekliyor.
Sınırları da açalım ki kafamızda da sınır kalmasın artık. Karabağ/ Ermenistan sorununu ayakbağı olmaktan çıkarmak Türkiye- Putin yönetiminin yakın ilişkileri nedeniyle kolay olabilir. Thomas De Waal’ın Karabağ kitabı meraklısına yeterince malzeme sunuyor.
İnkarcılığın objektif bir yaklaşımmış gibi takdim edilmesinin bir karşılığı olmadığı görülüyor. Fatih Akın’ın Kesik filmine bir tepkinin olmaması bile önemli bir gelişme. 1915 faillerini kahraman ilan edenler siyaseten yerlerde sürünüyorlar. Devletle devlet dışı faktörleri eşitlemenin mantıksızlığı artık daha iyi görülüyor.
Konu tek başına İttihat Terakki meselesi de değil, Abdülhamid dönemi katliamlarının da Meclis-i Mebusan’da bir komisyon kurularak incelenmesi talebi büyük tepkiyle karşılanmış ve reddedilmişti. Ne kadar tanıdık değil mi?
Hâlâ Osmanlı kafasıyla bir halkı “ehli zimmet” gibi görenler kimsenin kimseye zimmetlenmediği bir toplum tahayyülünü akıl edebilmeli. “Kalpleri katılaşanları” kendi haline bırakmak gerekiyor. “Birbirinizi yerinden yurdundan çıkarmayın” ayetinden ders alın bari. 1915 katliamının varislerinin zararlarının tazmin edilmesi, mülklerin iade edilmesi için adımların atılması da kaçınılmaz.
Süryanilerin de başbakanın bütün taahhütlerine rağmen hâlâ Mor Gabriel manastırlarının topraklarını geri alamadıklarını unutmayalım. Açın su tapu, nüfus kayıtlarını, neyi saklamaya çalışıyorsunuz MGK marifetiyle hâlâ? Yerel isimleri geri verin. Siyasiler, Ermeni denilince hakaret gibi mahkemeye vermesin artık kimseyi. Bugün 1915’deki Çanakkale zaferi ile soykırımın tokuşturulmaması hassasiyeti de çok önemli.
Algılama perdesi yavaş yavaş aşılıyor gibi gözüküyor. “Rumları ve Ermenileri Anadolu’dan göndermesek Türkiye bu halde olmazdı” diyen Vecdi Gönül’lerin zihniyeti aşılmak zorunda.
Hasıl-ı kelam, siyaset optimizasyon ve senkronizasyon sanatıdır. 1915’in tahribatını elbirliğiyle aşmak zorundayız.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.