Önce 90'lardan başlayarak sonrasında da 12 Eylül öncesine uzanarak Türkiye'nin Condor Planları yargılanmalıdır.
1970’lerde Güney Amerika bugünkünün tersine askeri diktatörlüklerle yönetiliyordu. Bu yönetimler, sol muhalefeti tamamen yok etmeyi amaçlıyordu.
ABD de askeri diktatörlere destek veriyordu.
1975 senesinde Arjantin, Şili, Brezilya, Uruguay, Paraguay ve Bolivya aralarında anlaştı. Hiçbir rejim muhalifine yaşam ve hareket alanı tanınmayacaktı.
Bu anlaşmaya Condor Planı adı verildi.
Bu ülkelerin istihbarat örgütleri ABD’nin teknik ve askeri yardımını almaktaydı. Hatta bu işbirliği rejim muhaliflerinin ABD’nin başkentinde rahatlıkla öldürülmesine kadar varmaktaydı.
Adı istihbarat örgütü kendi cinayet şebekesi olan yapılar arkalarında iktidarların ve ABD’nin desteğiyle dilediklerini öldürüp, kaybetmekteydi.
ABD’de Fort Bening’de Savunma Bakanlığı’na bağlı ‘School of the Americas’ bir işkence okulu olarak eğitim vermekteydi. Diktatörler ve azılı işkenceciler buradan yetişip Güney Amerika’da faşist idarelerini pekiştirdi. Okulun mezunlar derneği faşist diktatörler listesi gibi.
3 Mart’ta Arjantin’de Buenos Aires Federal Mahkemesi Condor Planı’nı yargılamaya başladı. Fort Bening’in eli kanlı ihtiyar mezunları zaten darbe yargılamaları yüzünden mutsuzdu, mutsuzluklarına iyiden iyiye telaş da eklendi.
Bundan on gün sonra, 13 Mart’ta Arjantin’in Condor Planı günlerinde kötü bir sınav verdiği ileri sürülen Arjantinli kardinal Jorge Mario Bergoglio’nun Papa seçildiğini de hatırda tutmakta fayda var.
12 Eylül öncesindeki paramiliter yapılanma ve daha sonrasında yapılan askeri darbenin Condor Planı benzeri bir şemaya dahil olup olmadığı bizde yargılama konusu yapılmadı. Meşhur “Our boys did it” ifadesindeki ‘bizim oğlanlar’ın neden kimin oğlanı olduğu açığa çıkartılamadı.
1970’lerden bu yana uzanan Kontrgerilla’nın darbe öncesi ve sonrası faaliyetleriyle bunun dış bağlantıları hâlâ kasabanın sırrı statüsünde.
Daha sonra bu Kontrgerilla faaliyetlerinin 90’larda tekrar nasıl işlediği de malum. Bu da herkesin bildiği ve hakkında bir şey yapmamayı seçtiği bir sır halinde.
Ergenekon davasının ilk günlerinde doğan Kontrgerilla’nın tasfiye edileceği umudu ise davanın başka bir tasfiye operasyonuna dönüşmesiyle söndü.
Ne cumhuriyetçi fikir önderlerinin ne Madımak’takilerin ne Kürt siyasi hareketinin ne de misyonerler ve Hrant Dink’in öldürülmesinin devlet içindeki ya da uluslararası bağlantıları ortaya kondu.
Uludere konusundaki ısrarlı suskunluk da anlayışın çok değişmediğini gösteriyor.
Ergenekon davasının ya da Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarının fotoğrafı çekebildiği söylenebilir mi?
Şu anda bunları tartışmak için erken olabilir. Henüz PKK’nın çekilmesinin yöntemi ve sonrasında yapılacakların ayrıntıları dahi belirsiz.
Fakat barış planının olmazsa olmazı bu defa hakiki bir sorgulamanın ortaya konması.
Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin de 12 Eylül öncesi paramiliter örgütlerin de 28 Şubatçıların da Güneydoğu’nun ‘beyaz Toros’lu JİTEM’cilerinin de devlet destekli Hizbullah’ın da bütün bağlantılarının açığa çıkarılması şart.
Bu yapılırken PKK’nın günah defteri de açılmalı.
Şimdi belki erken. Ancak Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun yer almayacağı bir barış planı sahici bir barış getirmez. Mahmut Alınak’ın BirGün gazetesinde söylediği gibi ancak ‘Kürt seçkinleri ile Türk seçkinlerinin, ülkeyi Kürt ve Türk halkı adına birlikte’ yönetmesi sonucunu doğurur.
Her halükârda elbette çatışma ortamından iyidir. Ancak önce 90’lardan başlayarak sonrasında da 12 Eylül öncesine uzanarak Türkiye’nin Condor Planları yargılanmalıdır. Yargılanmalıdır ki memleket hepimizin memleketi olabilsin.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.