Fethullah Gülen cemaatinin 1990’lı yılların ortalarında başlattığı dışa açılma stratejisinin önde gelen isimlerinden biri Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın ilk başkanı Latif Erdoğan’dı. Gülen’in hayatını anlattığı, 1995’te çıkan “Küçük Dünyam” adlı kitabın yazarı olan Erdoğan’ın, 3 yıl sonra vakıf başkanlığını bırakıp Cemaat içinde pasifleşti, yakın bir zamanda da tüm bağlarını koparttı.
Bir süredir Akit Gazetesi’nde köşe yazan Erdoğan, fazla dikkat çekmek istemediğinden olacak ki gazetenin çizgisinden farklı olarak “sakin” yazılar kaleme alıyordu. Fakat geçtiğimiz günlerde Sabah Gazetesi’ne bir mülakat verip Cemaat’i çok sert biçimde eleştirdi, hükümete destek verdi.
Erdoğan, “Cemaat nasıl kurtulur?” başlığını uygun gördüğü dünkü yazısında “Kuyuya nerden düşüldüyse çıkış yeri de orasıdır. Kaybedilen değerler tekrar kazanılmadıkça, kurtuluş imkânsız” diyor ve bu değerleri doğruluk, dürüstlük ve sadakat olarak sıralıyor.
Birçok kişinin de onun gibi, Cemaat’in çok zor durumda olduğuna inandığını biliyorum. Örneğin yakın bir zamanda başka bir vesileyle bir araya geldiğimiz bir grup meslektaşla sohbet ederken, hükümete bakışları farklı olsa da hemen hepsinin böyle düşündüğünü gördüm ve hayretimi de ifade ettim. Onlar da benim kendileri gibi düşünmüyor olmama şaşırdılar.
Kendini adamış kadrolar
AKP gibi güçlü bir parti ve Recep Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir liderle açık bir savaş yürütmenin kolay olmadığı, bu yüzden Cemaat ile Gülen’in kendisinin sıkıntı içinde oldukları muhakkak. Ancak gelinen aşamada Cemaat’in bu savaşı kaybedeceğinin (veya daha doğru deyişle bu savaşın en büyük kaybedeni olacağının) çok somut işaretleri yok ya da ben göremiyorum.
Aslında, daha savaşın çok başlarında olduğumuz için bu tartışma için çok erken olduğunu bile söyleyebiliriz. Bunun yerine savaştaki güçler dengesini daha iyi anlamamıza yardımcı olacak bazı konuları derinlemesine ele almak daha yararlı olabilir.
Bu bağlamda bugün Cemaat ile hükümetin tabanlarını karşılaştırmak istiyorum. Önce Cemaat’e bakacak olursak çok katmanlı bir tabanla karşılaşıyoruz. Çekirdekte, sayıları binlerle ifade edilen hareketin kadroları var. Bunlar yurt içi ve dışındaki okullarda, medyada ve diğer sektörlerde varlık gösteren kurumlarda görev alıyorlar. Bunlar çok sıkı bir şekilde Gülen’e ve harekete bağlılar. Mutlaka kafaları karışık olan, yaşanan gelişmelerden üzüntülü ve tedirgin olanlar vardır ama çoğunluk birlikte ve daha fazla dayanışma duygusuyla hareket ediyor. Bu kadrolardaki kendini adamış olma hali ve hareket içindeki disiplinli yapı nedeniyle siyasi iktidarın Gülen hareketini bölmeye yönelik planlarının başarılı olma şansı çok yüksek değil.
Cemaat’in genişleyen nüfuz alanı
Çekirdek kadrolar konusunda çok ciddi bir sorun yok lakin Gülen hareketi özellikle son yıllarda nüfuz ve etki alanını çok genişletti. Özellikle eğitim alanındaki başarılarını takdir eden diğer muhafazakârların da desteğini almaya başladı. Ama bunların ciddi bir bölümü aynı şekilde AKP iktidarını da takdir ediyor. İşte bu kesimde çok ciddi bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Bu kavgadan rahatsızlar. Yakın zamana kadar Gülen ve Erdoğan’ı belki de eşit ölçüde seven bu kişilerin çok azı Cemaat veya AKP’den yana açıkça tavır alan olabiliyor ama büyük bir çoğu bu olayın daha fazla büyümeden bitmesini tercih ediyor. Bunun olamayacağını görüp iki tarafa birden küsenler de çıkabiliyor.
Gemiler batarsa
Cemaat’te hem Gülen’in kendisi, hem de hareketin bütünüyle kurulan bir ilişki varken bir süredir Erdoğan figürü üzerinden yürüyen AKP’deyse esas olarak onunla kurulan ilişki belirleyici. AKP tabanını kendi arasında güçlü tutan hususların en önemlisi iktidar. İktidarı kaybetme durumundaysa bu tabanın içerisinde ciddi çatlaklar olabilir. Gülen hareketi dün siyasi iktidarla beraber hareket ediyordu, onun nimetlerinden sonuna kadar yararlanıyordu. Erdoğan “Ne istediniz de vermedik?” diye boşuna sormadı.
Cemaat artık iktidarın karşısında, ona savaş açtı ve doğal olarak iktidar tarafından baskıya uğruyor. Buna rağmen en azından şimdilik çok büyük fire verdiğini görmedik. Ama AKP tabanında, iktidarın elden gitmekte olduğu duygusu ortaya çıkar, Erdoğan’ın başbakanlığı kaybetme ihtimali belirirse birtakım kırılmalar olabilir. Özetle AKP gemisinin su aldığı imajı ortaya çıkarsa gemiyi terk edecek çok kişi çıkabilir ama Cemaat için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Cemaat içinde gemi batsa bile gemiyle birlikte batmaya hazır çok fazla kişi olduğunu söyleyebiliriz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.