Ne olur, bir barış ve demokratikleşme imkanını daha heba etmeyelim. ‘Var mı öyle bir imkan?’ diyeceksiniz. İmkanlar kendiliğinden var olmazlar var edilirler, en azından elimizden geleni yapmak zorundayız. İşte tam da bu noktada, daha önce belli kavşaklarda yaşadıklarımıza benzer bir savrulmanın eşiğine gelmek üzereyiz.
Sürece demokratik katkı yapmasını beleme hakkımız olan ana muhalefet partisi düpedüz meydandan kaçıyor. Sürece koşulsuz eklenmelerini bekleyemeyiz, ama ulusalcı kaygıların ağır basması dışında ‘koşulları’, ‘kaygıları’ nedir bilemiyoruz. Bu noktada, CHP içindeki ‘yenilikçi’ veya ‘demokrat’ denilen isimlerin artık nerede durduklarına karar vermeleri gerekiyor. Bu iş öyle dost ve ahbaplar arasındaki yakınmalarla geçiştirilecek gibi değil. Bu gerçeği kabul etmekte tereddüt ettikleri sürece tarihsel bir vebalin altında kalacaklar.
Ulusalcı sol bir yana, bu güne kadar Kürt siyasetine destek vermiş sosyalist ve sol demokratların da, öteden beri Kürt siyasi hareketinden ayrıştıkları konuları tümüyle askıya almalarını veya bu sürece dair kaygı ve eleştirilerini terk etmelerini bekleyemeyiz. Ancak, onların da bugüne dair yakıcı sorunları daha fazla dikkate almaları gerektiğini hatırlatmakta fayda var. Seyfi Öngider’in bu hafta (7.2.2013) Radikal İki’de yayınlanan, ‘Demokratik isyan ve endişeli sol’ başlıklı yazısı, bence bu noktada çok iyi bir pusula teşkil ediyor. Tekrar yapmak yerine, okumayanlara şiddetle tavsiye ediyorum.
Son olarak, Kürt siyasi hareketinin de, aşırı alınganlıktan bir an önce vazgeçmesinde sayısız fayda var. Zira, bugüne kadar yakın durdukları, ama bir şekilde sürece eleştirel bakan tüm çevrelere sitemkar dokundurmalarla yola devam etmeleri durumunda ipler daha da gerilecek. En önemlisi, bu süreç çerçevesinde, herşeye rağmen, mümkün olan en geniş çevrede demokratikleşme imkanlarına yoğunlaşma şansını ortadan kaldıracak diye korkuyorum. Halihazırda, zaten iktidar ve onu koşulsuz destekleyen çevreler, sürece iktidarın izlediği yol dışında veya ötesinde bir alan açma çabalarının önünü kesmek üzere kolları sıvamış durumda. En ufak bir eleştiriyi, ‘AKP alerjisine’ yormakla işe başlıyor, sürekli yaptıkları gibi bu süreci de sol siyasetler üzerinde tepinme heveslerinin vesilesi haline getiriyorlar. Kürt siyasal hareketinin, farketmeden de olsa, bu değirmene su taşımaktan kaçınmak gibi bir kaygısı olması gerektiğini düşünüyorum.
Kürt siyasi mücadelesinin hiçbir şekilde demokratikleşme ısrarından vazgeçmediğini hatırlatmaları, vurgulamaları önemli ve yeterli. Doğrusu, süreç daha başlangıç noktasındayken, demokratikleşme konusunda samimi olan tüm tarafların birbirlerine karşı pozisyon alırken iktisatlı davranmasından sonsuz fayda var diye düşünüyorum. Son olarak, sevgili Aysel Tuğluk Radikal gazetesinde ‘Türk-Kürt barışı üzerine’ başlıklı iki yazı yayınladı. Belli ki, bazı konularda netleşmek adına, gelinen noktada sürecin Kürt siyasi hareketi açısından analizini yapma ihtiyacı duymuş ve bu arada o da sitemden geri durmamış. Kuşkusuz, analizlerine katılan veya itiraz edenler olacaktır, ama asıl önemlisi, bu denli hızlı gelişmelerin olduğu bir dönemde Kürt siyasetinin pozisyonunu bu denli aceleci biçimde ‘teorikleştirme’ çabasının sorunlara açıklık getirmekten ziyade daha fazla soruna alan açması ihtimalidir. Büyük teorik iddialar, büyük teorik soru ve itirazları kışkırtır, bu noktada böylesi bir tartışma alanının sürece olumlu bir katkısı olacağını sanmıyorum.
Dahası, geldiğimiz noktada ‘Türk-Kürt barışı’nın kurgusu ve pratiği, giderek daha fazla bölgesel siyaset sahnesine kayıyor. Türkiye’de barışın bedelinin daha az demokrasiye razı emekle sonuçlanması kaygısı dışında, buradaki barışın savaş ve çatışmayı Suriye-İran hattına ihraç etmek gibi açılımları olabilir. İktidarın bu heveste olduğu ve hesaplarını bu yönde kurduğu açık. PKK’nin sınır ötesine çekilmesini ve gelecekte silahlı mücadele yerine demokratik mücadeleyi benimsemesini dev bir adım olarak gören ve bu hedefe doğru herşeye rağmen barış sürecinde ısrar etmeli ve koşulsuz desteklenmeli diye düşünen biriyim. Ama insan canını ‘sınırın bu yanında’ veya ‘diğer yanında’ diye ayırmaya ikna olabilecek biri değilim.
O halde, bunca büyük meselemiz varken, acaleci pozisyonlar almayalım, ne ilkesel siyasette ısrarımız Kürtlerin tarihsel-siyasal kazanımlarına gölge etsin, ama ne de Kürt siyasal hareketi bizi karşı sitemleri ile zorlamasın. Kısacası, asgari ortakları demokrasi, barış ve özgürlük, dahası Kürtlerin geleceğinin teminatı olan az sayıda insanız, birbirimize ve Türkiye’nin geleceğine katacağımız onca şey varken, gelin ipleri germeyelim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.