• BIST 9549.89
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 11 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 2 °C

Gelenekçi toplum

Murat Belge

Buckingham’daki akşam yemeğinin azıcık öncesinde, büyük salonlardan birinde, aperatiflerimizi içiyoruz. Ev sahiplerimizden biri beni gözüne kestirdi, geldi. Herhalde “adamlarla konuşun, sohbet açın. Kendi başlarına bırakmayın” diye bir kültür oluşmuş (bu da bir gelenek haline gelmiştir şimdiye kadar). Dereden tepeden konuştuk. Hoş bir adam. Subaymış, görece yeni emekli olmuş. Göğsünde bir sıra nişan, madalya var. Şimdi ise Kraliçe’nin yolculuklarından sorumluymuş –her türlü “yolculuk”. Ya da, “yolculuk araçları” mı demeli? Çünkü Kraliçe’nin atları da, helikopterleri de, bu adamın görev alanı içindeymiş.

Onun verdiği bu bilgi zihnimde “gelenek” dediğimiz o kocaman alanla ilgili bir kapı açtı: atlar ve helikopterler! Birleşik Krallık gibi bir ülke sözkonusu olunca, bunların ikisinin herhangi bir nedenle aynı başlık altında ele alınması bir “garabet” olmuyor. Bizim program, karşılama biraz farklı biçimde düzenlenseydi, Kraliçe bir noktaya helikopterle gelip orada atlı arabasına binebilir ve Abdullah Gül’ü o arabayla helikopter pistine götürebilirdi.

Gelenek, “hayatı muhafaza” etmenin aracı. Bilebildiğimiz en eski bir tarihten başlayarak, ne olmuşsa, onu olduğu gibi tutmak... Yapılmışı tekrarlamak... Oysa biliyoruz ki geri dönüşü olmayan bir zaman içinde yaşıyoruz ve her şey değişiyor. Zaten belki de değişimin bu amansızlığına karşı bir tutamak olarak “gelenek”ten yardım istiyoruz. Bu iki ucu birarada yaşamanın kaçınılmaz bir gerilimi olacaktır. Gerilimi en büyük başarıyla hafifletmeyi bilen toplum da herhalde Birleşik Krallık.

“Gelenek” kavramı için yapacağımız bir tanım, bir pratiğin zaman içinde ve değişen koşullara rağmen kendini yeniden-üretme, yaşamaya devam etme imkânları bulmasıyla ilgili olacaktır. Herhalde kavramın asıl içeriği de budur. Ne var ki bugünün dünyasında “gelenek” dediğimiz pratiklere baktığımızda, bunların pek azının “doğal” sayılır hayat koşullarına sahip olduğunu görüyoruz. Bunlar var, sürüyor (ya da sürer gibi görünüyor), çünkü genel olarak geleneksel olmanın iyi olduğuna inananlar var. Buckingham’da akşam yemeğini yerken İskoç gayda takımı, önce uzaktan sesleri yükselerek geliyor, yemek salonuna giriyor, ağır bir yürüyüş temposuyla masaların çevresini birkaç kere dönüyor ve gidiyor –sesleri ağır ağır uzaklaşarak. Bir gösteri, bir müzik... Müzikten çok o gösteri özelliğiyle etkileyici de. Ama böyle bir şey hiç olmayabilirdi, kimse de eksikliğini duymazdı (biz “yabancı”lar zaten ilk kez gördük). Hiç işlevi yok mu peki? Var. Bir “gelenek” olduğu zamanki durumla hiç ilgisi olmayan yeni bir işlev kazanmış: onlar Kraliçe’nin İskoç gayda takımı, yani Birleşik Krallık’ın “Birleşik” özelliğini vurguluyor; Bu krallığın sarayında bu milletin ve müziğinin yeri olduğunu, dolayısıyla krallığın bütününde eşit ve saygıdeğer olduğunu anlatıyor.

Yani, bir ölçüde anlam değiştirerek devam eden bir “gelenek”. Ama bir de tamamen “nev-icat” olan gelenekler vardır. Bunların hemen hemen hepsi ulus-devletlerin kuruluş aşamalarında, “Biz işte böyle bir tarihten gelen ve böyle âdetleri olan bir toplumuz” demek için biçimlendirilmiş “mamul” geleneklerdir. Hangileri, söyleyemeyeceğim ama mutlaka Birleşik Krallık gelenekleri arasında da böyleleri bulunur.

On altı “Türk devleti” bulmak, bunların her birine “bayrak” beğenmek, dediğim 19. yüzyıl sporunun oldukça aşırı, oldukça çocuksu, oldukça da faydasız örneklerinden.

Birleşik Krallık gibi toplumlarda “geleneksellik”, aynı zamanda, bir “gösteri” oluyor. Bu bir paradoks, bir yandan, ama anlaşılır bir paradoks. Bilmem kaçıncı yüzyıldan olduğu kabul edilmiş kılıklarıyla Belediye Sarayı’nda boru çalan adamlar, her şeyden önce, seyirlik. Niye öyle? Çünkü Birleşik Krallık’ta bile ancak böyle törensi vesilelerle ortaya çıkan, günlük hayatın akışında insanlara “aşina” olmayan kişiler bunlar. Yani, “gelenek”, ama “aşina” değil! Roma’da, Colosseo’nun çevresinde dolaşan Roma askeri kılıklı adamlar ya da Atina’da Parlamento önünde nöbet değiştiren Evzanlar (Yunan geleneğinin mi devamı, yoksa İngiliz geleneğinin mi?) kadar “aşina” ve “geleneksel”.

Hâsılı, şu “gelenek” konusu, çetrefil bir konu.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89