“Derelerde biter kamış
Kakülüne kan bulaşmış
Kadanı alayım anam
Ölüyorum yetiş demiş.”
Yaşar Kemal/ Ağıtlar
Yaşar Kemal’in 1940’lı yıllarda büyük çaba ile soyunduğu iş, “Ağıt derleyiciliğinin” izinden yürüyen bir modern zamanlar büyülü anlatısı Özcan Alper’in “Gelecek Uzun Sürer” filmi. Çok haklı olarak Anadolu Ağıtlarının sesinin, tınısının peşine düşen Yaşar Babanın demesiyle; Keşke Anadolu ağıtlarının tümü kendi dillerinde kayıt altına alınabilse! İşte belki de bu sözün tılsımıdır ki yönetmen Özcan Alper’i kayıp seslerin ardı sıra diyarı Kürde yolcu eden.
Sumru bir Hemşin Ermeni’sidir. İşi, sesleri kaydetmektir. Birkaç yıl evvelki yitik bir aşkın izinin yarattığı ruh halinin de kattıklarıyla, eski ve saklı mekânlarıyla namdar bir şehrin ilk izleğiyle sarsılır. Şehir ve ona yön veren coğrafyası, adeta taammüden cinayete kurban gitmiş bir haldedir. Hangi sokağı dönsen, hangi kapıyı aralasan, kimin gözlerinin içine baksan kimlik niyetine sol memenin altındaki yürek yarasını göstermektedir.
Şehir, aslında kurulduğu, hayata merhaba dediği, asırlardan bu yana hep kanla haşır neşir olmuştur. İlk kez bir kılıç kabzası üzerine nakşedilen ismi, Amid ile bilinmiştir. O gün bu gündür kılıcın kanı hiç kurumamıştır.
Sokak aralarında sürprizlerle karşılaşacağınızı umarken tabelası paslı bir kilisenin zorla açılan kapısından süzüldüğünüzde size, Ermenice anlatıyordur anasının 1915’e dair ağıdını yıkık kilisenin son yaşlı sakini, Anto Dayı. Bir asır evvel, bir kuşak yokolmuştur o ağıdın ardından. Belki ağıt da yitmiştir, bulunmayacaktır da! Sesin takipçisinin ısrarı ve merakıdır Ermeni ağıdının sesini meraklısıyla buluşturmaya aslolan.
Sonra sıra Ermeni’den Kürde gelecektir. Koca bir tekçilikte ısrar cumhuriyetinin kesilmemiş hesabı, 90’lı yıllarla birlikte ikinci lokma yapılmaya çalışılan Kürde kesilecektir. Onların da kayıpları vardır, güpegündüz gün ortasında insanların gözlerinin önünden alınıp götürülen kaybedilenler. Herkes bir ya da birkaç yakınını yitirmiştir. Ermeni’si de Kürdü de. Ardlarından kendi dillerinde ağıtlar yakıyorlardır, acılarını içlerine gömerek.
Özcan Alper, büyük bir yönetmen. Ülkenin trajedisinin tanığı. İlk filmi “Sonbahar” ile bu tanıklığı ziyadesiyle kanıtlamıştı. Bu kez yüzünü Karadeniz coğrafyasından Kürt coğrafyasına döndürerek devasa bir altüst oluşun sessiz tanıklarıyla, hakikatin olanca çıplaklığını yüzlere vurarak Kürde dair bir yüzleşme denemesi yapıyor.
Gelecek Uzun Sürer’i sadece bir “kayıplar filmi” olarak okuma yanılgısına düşmemek gerek. Elbette kaybedileni yitirildiği yerde seslerin olanca ruh hali ile anlamak, hissetmek üzerine kurulu Gelecek Uzun Sürer.
Ama aynı zamanda olanca görselliğiyle bir şehir filmi Gelecek Uzun Sürer. Bütün zamanlardaki bütün adlarıyla saklı mekânlarını hikâyeleriyle birlikte paylaşan bir film Özcan’ın Filmi. Slogana, kaba gürültüye pabuç bırakmadan, görsel ve estetik kaygıları ziyadesiyle öne çıkan bir film.
Ermenicenin, Kürtçenin, Türkçenin, İngilizcenin sırıtmadan iç içe geçtiği, şehrin de politik ve kültürel olarak haklı “çokdilli” ısrarında olduğu gibi; kolayca kabul gören usturuplu diller üzerinden okuma filmi Gelecek Uzun Sürer.
“Kapkara” bir coğrafya okuması yapmamış Özcan Alper. Şehrin ve coğrafyasının çektiği ve çekmeye devam ettiği bütün acılarına rağmen, sempatik ahengini de ihmal etmemiş. İzleyenlerin eğer hâla Diyarbakır’ı görmemişse merak etmesi gereken bir film okuması da yapmış Alper.
Bir tarafta yıllar sonrasının hayali dünyasını bir köy odasında kavlince kurgulayan hiçbir işinde dikiş tutturamamış Ahmed. Diğer yanda olanca gerçekliğiyle dağ başında kar altında puşi ile sarmalanmış mücadelenin ısrarının sonucu, “ertelenmiş bir acının” zuhur hali bir mezar taşı gerçekliği. İşte geleceğin, “sonsuzluk ve bir gün kadar” uzun sürmesinin hikmeti ve suali…
Gelecek Uzun Sürer, geleceğe kalacak bir film. İster kaybedileni yitirildiği coğrafyasında seslerin izini sürerek filmi okuyun! İsterseniz bir eski şehrin sırlarını; surlarında, sokaklarında, mekânlarında, tanıklıklarında, Hemşinli Ermeni kız Sumru’nun yaptığı gibi bir elde kayıt cihazı, diğerinde “Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir, Diyarbakır” kitabıyla dolaşın, seveceksiniz. Ahmet, Quto, Anto Dayı ve diğerleri, Sumru ile birlikte…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.