Bu iktidardan hoşlanmayan, bir biçimde gitmesini isteyen çok… Hem yurtiçinde hem de yurtdışında birçok grup ve kurumun bu beklenti etrafında bir gevşek koalisyon oluşturduğunu tahmin etmek zor değil.
Bunda hükümetin çeşitli tutumlarının ve özellikle Başbakan’ın dışlayıcı ve mahkûm edici dilinin de muhakkak ki önemli bir payı var. Dolayısıyla ortada hükümeti düşürmeyi ve Erdoğan’ı itibarsızlaştırarak siyaset dışına itmeyi amaçlayan bir stratejinin olmasını yadırgamıyoruz. Ama AKP’nin zayıflaması ya da oyundan düşmesi sadece ona karşı yürütülecek stratejiyle bağlantılı değil. Sonuç üzerinde asıl etkili olacak olan AKP’nin ve Başbakan’ın buna nasıl tepki verecekleri ve söz konusu tepkinin toplumun geneline hitap edip etmeyeceği. Meseleye böyle bakıldığında örneğin Suriye konusunda AKP’nin düştüğü duruma, bugün de AKP karşıtlarının düşme ihtimali epeyce yüksek gözüküyor. Nasıl AKP Esed ve Suriye’yi doğru öngöremediyse, AKP karşıtları da hükümeti ve toplumu doğru öngörememiş olabilirler. Muhtemelen hükümetin bir tür uzlaşma arayışına girmek zorunda kalacağı, aksi halde bu gerilimi yükseltmenin hükümete pahalıya patlayacağı hesaplanmış olabilir. Ama pek öyle olmamış gözüküyor… Başbakan’ın sert üslubuna ve yolsuzlukların varlığına inanılmasına karşın, kamuoyunun hükümetten desteğini çekmemiş olduğu anlaşılıyor.
Eğer amaç siyasetten pay almaksa bunun yollarından biri AKP’nin içinde var olmak. Ama bu karşılıklı olarak birbirine razı olmayı, bir paylaşma zemini üretmeyi gerektiriyor. Eğer bu imkânsız hale gelmişse önünüzde üç yol kalmış demektir. Birincisi bu iktidarı sandıkta yenmektir ama şu an için böyle bir ihtimal gözükmüyor. İkinci yol parlamento dışı bir gücün hükümet üzerine baskı oluşturmasına dayanan bir ‘darbenin’ gerçekleşmesidir. Artık asker üzerinden böyle bir maceraya girilmesi gerçekçi gözükmediği gibi meşruiyet zaafı da içeriyor. Ama eğer toplum bunu yaparsa, insanlar sokaklara dökülür ve kamusal alanı yönetilemez hale getirirlerse, buna herhangi bir hükümetin uzun süre dayanması mümkün olmaz ve ayrıca eğer hükümet sertliğe kayarsa meşruiyetini daha da kaybeder. Ancak bir sokak itirazının bu noktaya gelebilmesi için sadece hükümetin aczi veya yanlışları yeterli olmayacaktır. Bizzat o sokak siyasetinin toplumun geneli açısından samimi, inandırıcı ve haklı bulunması ya da söz konusu itirazın çoğunluğu bir biçimde temsil etmesi gerekir. Mütedeyyin kesimin çoğunluğu oluşturduğu ve sokak siyasetinin genele yabancılaşmış bir sol aktivizmin uhdesinde olduğu bir toplumda ise dindar cenahın üstelik başarılı bulunan bir hükümetini devirmek de yine pek kolay olmayacaktır.
Böylece geliyoruz üçüncü yola… Yani AKP’nin içeriden çökmesine… Geçmişte merkez sağın sıkça yaşadığı şekilde AKP’nin ‘siyaseten’ bölünmesinin zemini bulunmadığına göre karşımızda birbiriyle de ilişkili olan üç muhtemel araç var demektir: Bir ekonomik krizin çıkması, hükümetin altından kalkamayacağı bir yolsuzluğa bulaşması, uluslararası politika açısından gayri meşru bir işe kalkışması. Birçokları için şaşırtıcı olabilir ve belki de tamamen tesadüftür ama bugün AKP her üç durumla da aynı anda karşı karşıya. Yolsuzluk dosyaları zaten malum ve eğer 25 Aralık kazasız geçilseydi başka dosyaların da art arda ortaya çıkacağı anlaşılıyor. Suriye’ye giden TIR’a el koyma teşebbüsü ile birlikte gündeme sürülen El Kaide bağlantısını da kenara yazalım. Şimdi de dövizdeki önlenemeyen yükseliş… Üstelik son iki hafta içinde döviz cinsinden borçlu olanların açıklarını kapatma fırsatını bulmaları ve faiz hadlerinin de iki misline çıkarılması gibi bir tedbirin hayata geçmesine rağmen… Böylesine bir bileşimin karşısında hiçbir hükümetin ayakta kalması mümkün olmamalı. Ekonomiyi yönetememek, büyüme oranının düşmesine ve işsizliğin artmasına neden olmak yurtiçinde seçmen desteğini büyük ölçüde tırpanlayacaktır. Buna yolsuzlukların varlığını ve hükümetin hukuktan kaçtığını eklediğinizde iş daha da vahim olur ve Batı dünyasının da kabul edemeyeceği bir durum ortaya çıkar. Hele El Kaide ile bağlantı iddiası ise Batı’nın kategorik olarak da bu hükümetten desteğini çekmesi demektir.
Ancak garip ama gerçek… AKP hükümeti ‘sallanıyor’ propagandasına rağmen şaşırtıcı şekilde sağlam duruyor. Batı dünyası bile yumuşak bir tutum izliyor. Acaba neden? Belki bütün bunların tesadüf olamayacağına dair bir kanaat oluştu. Belki de hepsinde fazla ileri gitmişlik, inandırıcılık eksikliği bulundu. Ama asıl önemlisi AKP karşısında siyasetin teknik bir mesele olmadığının, bu dönemin tarihsel perspektife oturtularak ‘anlaşılması’ gerektiğidir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.