Peygamber kıssaları, Kur’an-ı Kerim’in ana konularından birisidir. “Nübüvvet” ana başlığı altında ele alınabilecek bu konu, tebliğ ve irşadla mükellef olan peygamberler ile azgın ve sapkın kavimlerin mücadelelerinden bahseder. Bu meyanda en azgın kavimlerden olan “Ben-i İsrail” ile ona gönderilen peygamberlerin çetin mücadeleleri, özellikle de Hz. Musa’nın çileli ve zorlu mücadelesi en dikkate şayan olanlarındandır. Olay, Kur’an’ın nüzul vaktine göre “tarihî” de olsa, esas da, ilk sıra Müslümanlar ve sonraları için ders ve ibretlerle dolu misallerdir.
Misaller, Kur’an’ın irşad ve tebliğ yöntemlerinden birisidir. “Ve lillahi’l-meselü’l-a’la”1 ayeti, Kur’an’daki mesel ve misallerin, en seçkin ve en alâ sınıftan olduklarına işaret eder.
Diyeceksiniz, bu girişin başlıkla ne alakası var? Söyleyeyim:
Yeryüzünde insanoğlu yaşadıkça, irşad ve tebliğ gibi, azgınlık ve sapkınlık da olacaktır. En büyük peygamberler gibi, en azgın şehinşahlar da insanlığı tümden dönüştürüp istedikleri çizgiye getirememişlerdir. Hayrın karşısında şer hep olagelmiştir. Bu itibarla “cihad ebedidir” sözü tam yerindedir. Bu vetirede, başlıca üç tip insanla karşılaşılır: İnanç olarak; mü’min, kâfir, münafık. Uygulama olarak; adil, zalim, müzebzib(kaypak). Kur’an’daki örneğiyle Musa, Firavun, Bel’am...
Musa iman ve adaleti, Firavun küfür ve zulmü, Bel’am nifak ve kaypaklığın prototipleridirler. İnsanlar var oldukça, bu tipler de olacaktır. Önemli olan bizim saffımız. Öyle ya, herkes öncelikli olarak kendisinden sorumludur.
Başlığımıza gelecek olursak:
Feto, yani F. Gülen, ilk profili itibariyle vaizlerden bir vaiz, âlimlerden bir âlim, hatiplerden bir hatipti. Kur’an’a, Hadislere, Asr-ı Saadet ve Sahabelerin hayatına vakıf bir karihaya sahipti. Türkçeye vukufiyeti, etkili hitabeti ve aralıksız akıttığı gözyaşlarıyla Anadolu insanını canevinden vurmayı başardı. Tabi olanlar gibi, ardı arkası gelmeyen himmetler, kısa zamanda onu müstakil bir camiaya dönüştürdü. Beraber olduğu Nur Cemaatine, “beraberliğimiz buraya kadardı” diyerek, “Üstad-ı Sani”liğe, “Sarıklı Genç” hevesine kapıldı. Yediği kaba tükürürcesine, “benim -ci, -cu’larla işim olmaz” diyerek Nurculuğunu inkâr etti. “Küfürdür” dediği “takkiyeciliği”, nev-i şahsına münhasır bir ustalıkla en komplike bir düzeye çıkarttı... Ve nihayet âlimlikten tecerrütle, bütün müktesebatını dünyanın ve siyasî ikballerin hizmetine sundu. Ve “gayretullah”a dokundu.
Bir kez daha Musa, Firavun ve Bel’am kıssasına şahit olduk...
Evet, Feto vakıası, bir “ibret levhası” ya da “kıssası”dır. İnsanoğlunun, hassaten de bir “Kur’an ve Hadis Hafızı”nın beşerî ihtiraslar ve dünyevî ikballeri uğruna nasıl da bir meşum akıbete sukut ettiğine en ibretamiz bir hadise, bir panoramadır. Allah ve Resulünün, İslâm ve Müslümanların, maneviyat ve mukaddesatın korkunç istismar ve itibarsızlaştırılmasını görmek isteyenler, Feto’ya bakmalı. Feto, İslâm’a karşı yürütülen bir “Huruç” hareketidir; Risalet ve Nübüvvet’in çağımız verasetine indirilmiş bir Emevî darbesidir. Hadiseyi düz mantık ve duygusallık üzerinden değil, neticeleri itibariyle görmek gerektir.
Çözüm peşinde olanlar, önce anlamayı başarsınlar!...
Şimdi skala zincirimize ait olan ilk Feto’cu belgeyi sunuyorum. Tek kelimesine müdahale etmeden, yorumu tamamen size bırakıyorum. Kendini bir din âlimi olarak dayatan zihniyetin kodlarını, söylediklerinden çözmeye çalışalım. Belge, günümüzden 23 yıl öncesine aittir. Olduğu gibi “Zaman” gazetesinden alınmıştır. “Çözüm” odaklı İslâmî anlayışın, siyasete angaje olmuş kafalarda nasıl “paralel” bir din anlayışına evirildiğini bu belgede okuyacaksınız.
Balın zehir, âlimin zalim olmasını görmek isteyenlere, işte örneği:
Sonuç olarak: Skalayı okuduksa, şimdi “tefekkür” zamanıdır.
Ey tabanda yer alan “ibadet” ehli! Bu gün size düşen, “fabrika ayarlarına” dönmenizdir. Feto’nun bir zamanlar ağlayarak anlattığı “Halid” ve “Hamza”lara benzemelisiniz. Onlar, kılıçlarını ve himmetlerini tevhid ve adalet uğruna kullandılar; sizler de kalem ve himmetlerinizi aynı istikamette kullanmalısınız. Artık Feto’nun efsun ve hipnozu bozulmuştur; size düşen “nedamet”le birlikte, aslî vazifenize avdettir. İman ve Kur’an davası sizi bekliyor. “Haseneler, seyyiatları giderir”2 ve “O’nun rahmeti gazabını aşmıştır.”3
Unutmayınız! Rahmet kapısı her zaman açıktır; asla kapanmaz!
Bir sonraki Skala’da buluşmak umuduyla...
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir
1 en-Nahl, 60
2 el-Hud, 114
3 Buharî, Tevhid, 55
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.