Suzan Samancı yeni bir kitap yayımladı. Ev Jin û Mêrê bi Maske, Kürd diliyle kaleme alınmış öyküler kitabı. Kitabı Avesta Yayınları yayımladı. (Ocak 2015)
Bu kitapla ilgili bazı duygularımı ve düşüncelerimi belirtmek istiyorum. Suzan Samancı’yı, 1990’lı yılların ortalarından beri tanıyorum. 1993’de, Reçine Kokuyordu Helin, 1996’da, Kıraç Dağlar Kar Tuttu kitapları yayımlanmıştı. 1997’de, Suzan Samancı’nın verdiği bir röportajı hatırlıyorum. Bu röportajda ana diliyle yani Kürdçe yazamadığını, bundan da büyük acı duyduğunu anlatıyordu. Kürdçe’sinin yetersiz olduğunu, konuşabildiğini ama Kürdçe yazamadığını, dile getiriyordu. Asimilasyonun yıkıcı, tahrip edici etkilerini dile getiriyor, Kürdçe’sini ilerletmek için çaba harcadığını da vurguluyordu.
Bu tarihlerden sonra, Suzan Samancı’nın, kitaplarını, yazılarını, röportajlarını ilgiyle izledim. Taraf Gazetesi 2007’de, yayına başlayınca, Suzan Samancı da bir süre yazdı. Daha sonra, özel çalışmalarıyla daha yoğun ilgilenebilmek için haftalık yazılarını bıraktı.
Suzan Samancı’nın, Ev Jin û Mêrê bi Maske kitabını edebi yönüyle, uzman arkadaşlar şüphesiz inceleyeceklerdir. Kürd Dili ve Edebiyatı, Kürd kültürü açısından bu eser çok daha önemlidir. Bu, dil bilinciyle, tarih bilinciyle, toplum bilinciyle ilgili bir konudur. Bu, asimilasyonun, onun tahrip edici ve yıkıcı etkilerinin bilincine varmış bir Kürd yazarın, bu durumun üstesinden gelme mücadelesiyle ilgili bir sorundur, bir duruştur. Türkçe yazan bir Kürd yazar bu mücadeleyi nasıl sürdürdü? Kendi ana dilinde bir eseri Kürd dilinde bir eseri nasıl üretebildi? Bu bakımdan, Suzan Samancı’nın, Ev Jin û Mêrê bi Maske yapıtının çok değerli, çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu çerçevede, Türk diliyle yazan Kürd yazarlarıyla ilgili bir-iki söz söylemek gerekir kanısındayım.
Türkçe yazan Kürd yazarları ne yazarlarsa yazsınlar yapıtları Türk edebiyatı çevresinde değerlendirilir. Bunlar, Kürdistan’ı, Kürdistan coğrafyasını, savaş, gerillayı, pêşmergeyi, vs. anlatabilirler. Korucuları, ihanetleri, Kürd eşkiyaları, kaçakçılığı, Kürd şeyhlerini, Kürd aşiretlerini vs. anlatabilirler. Edebi olarak, roman, öykü, şiir… ne yazarlarsa yazsınlar, Türk diliyle yazdıkları sürece eserleri Türk edebiyatı çevresinde değerlendirilir. Çünkü edebiyat dil ile ilgili bir alandır. Edebiyat, dilin estetik kullanımıdır. Kürd dili ile yapılıyorsa, Kürd edebiyatı vardır. Kürd dili yoksa Kürd edebiyatı da yoktur. Türk diliyle Kürd edebiyatı olmaz.
Bir yapıt, Kürdlerden, Kürdistan’dan Kürd toplumundan söz ediyor diye, o yapıtın Kürd edebiyatına ait olduğu söylenemez.
Pearl Buck, (1892-1973) ABD’li bir yazardır. Başta Ana romanı olmak üzere pek çok yapıtı Çin’i anlatır. Kendisi uzun süre Çin’de yaşamıştır. Çin toplumunu, Çin’deki aile ilişkilerini anlatıyor diye, Pearl Buck’un ve yapıtlarını Çin edebiyatına ait olduğu söylenebilir mi? Elbette hayır. Pearl Buck, Amerikan edebiyatı çevresinde değerlendirilen bir yazardır. 1938 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü ABD’li bir yazar olarak, Amerikan edebiyatından bir yazar olarak almıştır.
Edward Morgan Forster, (1879-1970) bir İngiliz yazardır. Başta Hindistan’a Bir Geçit olmak üzere, pek çok yapıtında Hindistan’ı anlatır. Bu yapıtlar, Hindistan’ı anlatıyor diye Hind edebiyatından sayılır mı? Karl May (1842-1912) bir Alman yazardır. Başta, Vahşi Kürdistan’ın İçlerinde, olmak üzere birçok yapıtında Kürdistan’ı anlatır. 19. Yüzyılda, Güney Kürdistan’ı, Güney Kürdistan’daki toplumsal ilişkileri Kürdlerin kendi içlerindeki kavgaları iyi anlattığı kanısındayım. Ama, Karl May’ın eserleri hep Alman edebiyatı çevresinde değerlendirilir.
Çek yazar Frantz Kafka (1883-1924) Çek değil, Alman edebiyatı çevresinde yer alır. Çünkü eserlerin Çek diliyle değil, Alman diliyle yazmıştır.
İrlandalı yazarlar Samuel Beckett (1906-1989), James Coyce (1882-1941) İrlanda değil İngiliz edebiyatı çevresinde yer alırlar.
Frantz Kafka’nın, Almanca, Samuel Beckett’in ve James Coyce’in İngilizce yazmasıyla, Kürd yazarların Türkçe yazmaları arasında önemli bir fark vardır. Kafka’nın Almanca, Beclett’n ve Coyce’in İnglizce yazmaları bir bakıma kendi tercihleridir. Kürdlere, Kürd yazarlara ise Türkçe dayatılmıştır. Bu, Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu programının çok önemli bir boyutudur. O zaman bu sürecin bilincine varmak, o programı boşa çıkarmak da önemli olmalıdır.
Suzan Samancı, Hülya Yetişen’e verdiği bir röportajda, edebiyat üzerine görüşlerini açıklıyor. Suzan Samancı’yla Edebiyat ve Yabancılaşma Üzerine Söyleşi (kürdistan-post eu, 13 Ekim 2014). Bu çok değerli söyleşide anadiliyle yazamayan yazarlardaki yabancılaşma konusu da irdeleniyor. Söyleşide, edebiyatın dil ile ilgili olduğuna, dilin estetik kullanımı olduğuna vurgu yapılıyor. Söyleşinin bir yerinde de “Yaşar Kemal’i nereye koyacağız, Yılmaz Güney’i nereye koyacağız?” diyerek ikircikli bir tutum sergileniyor. Durum çok açıktır, Yaşar Kemal’i, Ahmet Arif’i, Yılmaz Güney’i elbette Türk edebiyatı çevresine koyacağız. Çünkü eserlerini Türkçe yazmışlardır. Türk diliyle Kürd edebiyatı olmaz.
Günümüzde, Metin Aktaş, Hasan Bildirici, Haydar Karataş gibi yazarların yapıtları da Türk edebiyatı çevresinde yer alır.
Kürd edebiyatı denince, Baba Tahirê Uryan (938-1010), Eliî Herîrî (11. Yüzyıl), Melayê Bateyî (1417-1491) Melayê Cizîrî (1570-1640) Feqîyê Teyran (1590-1660) Ehmedê Xanî (1651-1706) Hecî Qadirê Koyî (1817-1897) Ehmedê Xasî (1867-1951) Erebê Şemo (1897-1978) gibi isimler akla gelir. Günümüzde de, Mehmed Uzun, Hesenê Metê, Helîm Yusiv, Furat Ceweri, Rojen Barnas gibi isimler… Bu yazarlar, şairler yapıtlarını Kürd diliyle yazmışlardır. Günümüzde, artık pek çok Kürd yazar eserlerini Kürdçe olarak yazmaya, yayımlamaya gayret etmektedir.
Ev Jin û Mêrê bi Maske, Türk diliyle yazan, fakat asimilasyonun yıkıcı, tahrip edici etkilerinin bilincine varmış bir Kürd yazarın Kürdçe’sini geliştirerek asimilasyonu üstesinden gelmesiyle ilgili mücadelesine önemli bir örnektir. Yazar, Kürdçesini geliştirerek edebi eser yazmaya başarmıştır. Kürdçe’sini edebi bir eser yazacak kadar geliştirmiştir.
Avesta Yayınları’nın, Avesta Yayınları yöneticisi Abdullah Keskin’in Kürd diline, Kürd edebiyatına, Kürd kültürüne hizmeti büyüktür. Nûbihar yayınları’nın, yayın yöneticisi Süleyman Çevik’in hizmeti de büyüktür. 22 yıldan beri Kürdçe olarak yayımlanan Nûbihar, Aralık 2014’de 125. sayısını yayımlamıştır. 2014 Sonbaharından itibaren yılda iki defa yayımlanacak olan Nûbihar Akademî Kürd diline, edebiyatına ve kültürüne ayrı bir hizmettir.
Uluslaşma sürecinde, ulusun kuruluş döneminde tercümenin çok büyük bir rolü vardır. Dünya klasiklerinin, İngilizce’den, Fransızca’dan, Almanca’dan, Rusça’dan, İtalyanca’dan İspanyolca’dan, vs. Kürdçe’ye çevrilmesi, Türkçe’den, Arapça’dan, Farsça’dan Kürdçe’ye tercümeler yapılması, Kürdçe’den bu dillere tercümeler yapılması önemlidir. Weşanên Lîs bu bakımdan çok önemli bir yayınevidir. Weşanên Lîs, günümüze kadar pek çok dünya klasiğini Kürdçe’ye kazandırmıştır. Bu tercümelerin, Kürdçe’nin ilerlemesindeki rolü büyüktür.
Bu tercümelerin hem Kumancî, hem Soranî dikkate alınarak yapılması da önemlidir. Zazaki.Net çevresinde Zazakî ile ilgili çalışmalar da yapılmaktadır. Roşan Lezgin’in, Malmisanij’in, Munzur Çem’in, Doğan Karasu’nun çalışmaları dikkate değer.
Burada, bu konuyla ilgili olarak bir ilişkiye daha dikkat çekmekte yarar vardır. İspanyolca, İspanya dışında, Latin Amerika’da da konuşulmaktadır. Güney Amerika’da, İspanyolca resmi dildir. Brezilya hariç, Orta ve Güney Amerika ülkelerinde İspanyolca resmi dildir. Brezilya’da da Portekizce resmi dildir. Ama İspanyol edebiyatından ayrı, Meksika, Kolombiya, Şili, Arjantin… edebiyatları vardır. Portekiz edebiyatından ayrı Brezilya edebiyatı vardır.
Simon Bolivar (1783-1830), Jose San Martin (1778-1850) Francisco Miranda’dan (1750-1816) beri Orta Amerika’da ve Güney Amerika’da, İspanyollara karşı savaşarak bağımsızlık mücadelesi verenler yine İspanyollardır. Bu İspanyollar, Cristof Colomb (1451-1506) döneminden beri İspanya’dan, Orta Amerika’ya ve Güney Amerika’ya göç etmiş İspanyollardır. Göçlerle gelen bu nüfus büyümüş, çoğalmıştır. Yerlileri sömürerek, onların zenginliklerine el koyarak güçlenmiştir. 19. Yüzyılda İspanya’ya karşı bağımsızlık savaşı vermişledir. Bağımsız olduktan sonra resmi dil olarak İspanyolca’yı seçmeleri doğaldır. Brezilya’da da benzer bir süreç yaşanmıştır. Coğrafi koşullara göre de Meksika, Arjantin, Kolombiya vs. edebiyatları gelişmiştir. Bu süreci, Orta ve Güney Amerika’daki Maya, Astek, İnka medeniyetlerinin, yerlilerin imhasından ayrı bir süreç olarak değerlendirmek gerekir.
Kürdlerin durumu elbette çok farklıdır. Türkçe Kürdlere dayatılmıştır. Bugün, Kürdlerin çoğu okula tek kelime Türkçe bilmeden başladıklarını vurgulamaktadır. Dayakla, küfürle, aşağılamalarla… Türkçe öğrendiklerin dile getirmektedir. Asimilasyon politikasının bir yönü de şüphesiz devlet şiddeti uygulayarak Türkçe’yi egemen kılmaktır. Burada bir sorun yoktur. Sorun şuradadır. Bugün, Türkçe yazan Kürd yazarlarının bir kısmı, “yazılarınızı, kitaplarınızı neden Kürdçe yazmıyorsunuz?” sorusuyla karşılaştığı zaman, “Türk dilinin hayranıyım…” şeklinde cevap veriyor. Sorun buradadır. Bu kadar dayaktan, aşağılamadan, küfürden sonra bu hayranlık nasıl medyana geliyor?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.