• BIST 9183.61
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 3 °C

Esed’li geçiş dönemine yeşil ışık

Gülay Göktürk

Türkiye’nin Suriye politikası çeşitli fazlardan oluşuyor. 

İlk dönem, muhtemelen Esad’ın gücünün aşırı küçümsenmesinden kaynaklanan bir  değerlendirme hatasıyla, “bu işin birkaç ayda biteceği” varsayımı üzerine kurulu, aşırı agresif ve aşırı angaje bir dönemdi. 

Türkiye’nin adeta muhalefet hareketinin “ana üssü” haline geldiği; Batı medyasında  sık sık Antakya’daki Hür Suriye Ordusu kampları üzerinden Suriye'deki silahlı gruplara her türlü ağır silah gönderildiği haberlerinin çıktığı; Hür Suriye Ordusu savaşçılarının Türk sınırından sızıp çatışmalara katıldıklarının yazılıp çizildiği dönem bu dönemdi. 
Bu kadar açıktan destek verilmesi, hem Batı’da hem Türkiye’de belli bir tepki ve huzursuzluk yaratınca, hükümet daha itidalli ve dengeli bir politika izlemeye yöneldi. Esad’a karşı muhalefeti desteklemekten geri durmadı elbette ama; ilk başlardaki aceleci ve agresif tutumun yerini,  müttefiklerle birlikte hareket etmeyi önceleyen, provokasyonlara gelmeyen daha soğukkanlı bir çizgi aldı. 

Yine de, bu dönemde izlenen politikanın ana fikri “askeri çözüm”dü; yani, ABD başta olmak üzere Batı’nın Suriye’ye yapacağı askeri bir müdahaleyle Esad’ın yıkılması, daha fazla kan dökülmemesinin tek yolu olarak sürekli savunuldu. 

Ne var ki, ABD böyle bir müdahaleye istekli olmadı; hatta sık sık Türkiye’yi “fazla ileri gitmekle” eleştirdi.  Bu isteksizlikte  başka faktörler kadar, Batı’nın Suriye’deki muhalefetin niteliği konusunda giderek artan endişelerinin de önemli rol oynadığını biliyoruz. 

2013 Mayıs’ında gerçekleşen Erdoğan- Obama görüşmesinde  ABD’nin Suriye sorununda, Rusya ve Çin’i de çözüm sürecine katmaktan ve siyasi görüşmeler yoluyla çözüm opsiyonunu sonuna kadar zorlamaktan yana olduğu net bir biçimde ortaya çıktığında, Türkiye’nin Suriye politikasında ikinci bir revizyon gerçekleşti. Ak Parti Suriye  politikasını o zamana kadar savunduğu “askeri çözüm” noktasından, siyasi ve diplomatik görüşmelere açık bir pozisyona doğru esnetti. Ama siyasi çözümün ancak “Esatsız bir Suriye”nin kabülü temelinde olacağının da altını çizdi. Düne kadar böyle geldik. 

Dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamada “Geçiş döneminin Esed’le olabileceğini” ifade etmesiyle birlikte, Suriye politikasında yeni bir faza geçtiğimiz anlaşılıyor. 

Bu elbette önemli ve yerinde bir revizyon ve bu revizyonun Türkiye’yi ABD ve Rusya’nın pozisyonuyla yakınlaştıracağını ve soruna birlikte çözüm arama imkanına kapı açacağını söyleyebiliriz. 

Ne var ki, Türkiye’nin bu kapıyı daha da açması için bir başka politikasını daha revize etmesi gerekiyor. 
Son günlerde Türkiye yönetimi tarafından sıkça ifade edilen “ABD’nin PYD’yi terörist örgüt sayması ve birlikte çalışmaması” talebinden sözediyorum. 

PYD’yle PKK’nın aynı çatı örgütünün parçası olduklarını elbette biliyoruz. Sadece biz değil, ABD de biliyor bunu. Ama ortada bir de reel durum var: Bu silahlı örgütün bir kanadı Türkiye’de terör estirirken, öbür kanadı da IŞİD’e karşı savaşıyor. ABD de IŞİD’e karşı savaşta PYD’nin verdiği kara savaşına büyük önem veriyor. 

Beyaz Saray’ın bu işbirliğinden vazgeçmesi beklenemez. ABD’yi bu noktada sıkıştırmak pratikte bir fayda sağlamayacağı gibi, Türkiye’yi, IŞİD’e karşı mücadeleyi zaafa uğratmak isteyen bir pozisyona düşürür ve uluslararası kamuoyunda oluşacak bu yönde bir algıyla başetmekte zorlanırız. 

Dolayısıyla,  PYD ile ilgili talebimizi formüle ederken gerçekçi olmalı ve yarın öbürgün yeni bir revizyona ihtiyaç duymayacak şekilde formüle etmeliyiz. 

Bugün için en önemli nokta, ABD’nin Türkiye’nin PKK’ya karşı yürüttüğü  askeri operasyonların haklılığını ve meşruluğunu kabul etmesi ve tam destek vermesidir.  Zaten bu süreçte PKK’yı en fazla moral bozukluğuna sevkeden de bu net tutum olmuştur. 

Bunun ötesinde, Türkiye ABD’den, PYD ile olan ittifakının, Türkiye’nin PKK’yla savaşı üzerinde zayıflatıcı bir etki yapmaması için gereken önlemlerin alınması doğrultusunda bazı talepler ileri sürülebilir. 

Ama “PYD’ye ille de ‘terör örgütü’ de ve bu örgütle çalışma” diye israr etmek işi çıkmaza sokmaktan başka sonuç vermez. Unutmayalım ki, karşımızda dört parçalı bir yapı var ve bu yapının Türkiye dışındaki parçalarını kontrol altında tutabilme imkanına sahip değiliz. 

Zaten Çözüm Süreci’ndeki müzakerelerde “PKK’nın silah bırakması” şartını “silahlı güçlerini Türkiye’nin dışına çekmesi” şeklinde revize etmemizin sebebi de bu değil miydi? 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89