Anter cinayetinde mahkemeye gelen yeni tanıklıkları ve bilgileri medyaya yansıdığı kadarıyla yazmaya devam ediyorum.
Perşembe günü Arif Doğan’da kalmıştık..
Yeni tanık Emrah Özdemir, Doğan’ın Anter cinayeti için emri veren kişi olduğunu söylüyor. Ergenekon sanığı olan Hayrettin Ertekin’e ait İstanbul’daki kuyumcu dükkânına JİTEM’ciler, itirafçılar gelip gidermiş. Özdemir bunların kendi aralarında yaptığı konuşmaları ajandasına kaydetmiş. Emrah Özdemir başka bir suçtan Silivri Cezaevi’nde yatıyor.
Özdemir JİTEM’in iç infazları için de önemli tanıklıklarda bulunuyor:
“Arif Doğan, Albay Rıdvan Özden’in kendileri ile çalışmasını istemiş. Ancak, Albay Özden bundan rahatsız olmuş ve bazı JİTEM görevlileri hakkında soruşturma açmış. Bu durum, Veli Paşa, Arif Doğan ve Hasan Atilla Uğur’u rahatsız etmiş. Kendisine ilk suikast girişiminde başarısız olmuşlar, sonra Adil Timurtaş tarafından vurulmuş ve Timurtaş bana yanlışlıkla vurduğunu söyledi. Olay PKK’nın üzerine atılmış. Bahtiyar Aydın, Lice’de şehit olmuş, suikast silahı bölgede bulunmasına rağmen, karakolda ortadan yok edilmiş. Bu da PKK’nın üstüne atılmış ve bu gerekçe ile Lice yakılıp yıkılmış. Söz konusu kişiler Gaffar Okkan cinayetini de Hizbullah ile birlikte işlemişler. Bunlar JİTEM adı altında uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapmış. Hayrettin Ertekin, Tansu Çiller döneminde kullandığı zırhlı cipi kullanıyordu. Beşiktaş esnafında kime sorarsanız Adil Timurtaş’ı size emekli albay olarak bildiklerini söylerler. Timurtaş, bugüne kadar Ertekin’e 40-50 milyon kazandırmıştır.”
Mahkeme bu tanığın anlatımlarından sonra Aygan’ı İsveç hükümetinden yeniden istenmesine karar verdi. Ama her nedense Doğan için bir karar alınmadı.
Ortaya çıkan her yeni bilgi, malumat, tanıklık, JİTEM davalarıyla, Ergenekon davalarını biraz daha yakınlaştırıyor, aradaki mesafeyi görünmez hale getiriyor.
Kişiler aynı kişiler. Olaylar iç içe geçmiş ve birbiriyle bağlantılı.
Diyarbakır’da cinayet, Beşiktaş’ta servet!
JİTEM ve Ergenekon bir yönüyle böyle de tanımlanabilir aslında.
Arif Doğan tekerlekli sandalyeye mahkûm bir halde yaşıyor ve bu sağlık sorunları nedeniyle, Ergenekon’dan tutuksuz olarak yargılanıyor.
Televizyonlara çıkıyor, gazetelere açıklamalar yapıyor. Söylediği her şey dezenformasyondan ibaret. Geçen sene ona Aygan’dan söz edildiğinde böyle birinin yaşamadığını, onu öldürttüğünü söyledi. Medya bu açıklamayı Arif Doğan’ın bir “şakası” olarak yorumladı. Ben ise tam tersine Doğan’ın şaka yapmadığını, ve Aygan’ı ölü bildiğini yazdım. Yanılmadığımı Arif Doğan’ın, JİTEM’i Ben Kurdum adını taşıyan kitabını okuyunca anladım. Aygan’a ağır hakaretler yöneltiyor ve şöyle diyordu:
“Onun hakkında fazla konuşmak istemiyorum. Şu anda yaşadığını da kesinlikle ret ediyorum. Çünkü ben onu İsviçre’de öldürttüm. Hatta kellesi ve gövdesi ayrı yerlerdedir. Sürekli olarak basın organlarında boy gösteren adam Abdulkadir Aygan değildir. Abdulkadir Aygan ismini kullanarak PKK propagandasını yapan başka bir kimsedir. Çocukları olduğunu biliyorum. İsveç’te olduğunu söyleyen adama DNA testi yaptırılabilir. Şerif kod adlı Abdulkadir Aygan veya diğer ismiyle Aziz Turan yaşamıyor..” (Adı geçen kitap, sayfa: 54)
Doğan haklı tabİi, JİTEM’den aldığı kod adıyla Şerif ve Aziz Turan adındaki kişi yaşamıyor.
İsveç’e kaçıp, Doğan’ın bize normal bir istihbarat kuruluşu olarak gösterdiği JİTEM’in işlediği cinayetleri tek tek anlatan kişi ne Şerif ne Aziz Turan’dır. O kişinin gerçek ismi Abdulkadir Aygan’dır.
Doğan’ın kafası karışık. Ama bunda şaşacak bir durum da yok aslında.
Doğan, Aygan dahil ölü bilinen eski JİTEM mensuplarının ve eski PKK’lilerin sayısını bile hatırlamıyor. Çünkü ortada hatırlanamayacak kadar çok cinayet ve çok ölü var.
PKK itirafçıları Diyarbakır Cezaevi’nde ve 1980’li yıllarda yetiştirildiler. Aralarında herhangi bir işkence görmeden cezaevi yönetimine kendini teslim edenler olduğu gibi, polis sorgulamasında olağanüstü bir irade ve direniş göstererek, adını bile söylemeden Diyarbakır Beş Nolu’ya gelmiş, ama burada Yüzbaşı Esat’ın uygulamalarına dayanamamış kimseler de vardı.
Fotoğrafın tümüne bakıldığında, son Kürt savaşının, bu yönüyle, 1915’teki etnisite mühendisliğinden sonra sahnelenmiş ikinci bir mühendislik olayı olduğu bir gerçektir.
Bu kanlı tarihin içinden geçen, hiçbir şey tesadüf değildir. Ve şimdi o karanlık tarihin sayfaları aydınlandıkça, pazılın parçaları yeniden bir araya geliyor.
Diyarbakır Cezaevi’nin o cehennemden farksız ortamında, samimi itirafçı yapılan Kürt gençlerini devletin istihbarat örgütleri kendi aralarında paylaştılar. Mafyayı bile mahrum etmediler bu paylaşımdan, o da payına düşeni aldı. Götürüp bu çocukların bir kısmını Sedat Peker gibi, mafya babalarına, Emniyetçilere, MİT’çilere teslim ettiler.
Sisteme bakar mısınız allahaşkına, kimin aklına gelir böyle bir şeytanlık..
Suç işleyenleri suçun ortaya çıkması için samimi itirafa zorluyorsunuz, hayatlarına giriyorsunuz, ruhlarını paramparça ediyorsunuz, sonra da bu insanlara geçmişte işledikleri suçları kat kat aşan suçlar işletiyorsunuz. Daha doğrusu bir halka karşı gerçekleştirdiğiniz katliamlarda, kriminal ama kârlı başka işlerinizde kullanıyor sonra da fırlatıp bir kenara atıyorsunuz; bazılarını da bildikleriyle beraber toprağa gömüyor, yani infaz ediyorsunuz..
Anter cinayeti ve başka önemli siyasi cinayetlerin kolektif kararlar gerektirdiğine inanıyorum.
Arif Doğan bu karar vericilerden biri olabilir, ama tek başına Anter’in ölüm emrini verebilir mi acaba?
Arif Doğan’ın bir inkârcı, bir dezenformasyon ustası olduğundan hiç kuşkum yok.
İnsanların geçmişe ilişkin bilgilerinin zayıflığından fazlasıyla yararlanıyor.
Arif Doğan, Veli Küçük, Cemal Temizöz, Atilla Uğur ve diğerleri.
Ortaya çıkan her yeni bilgi, her yeni tanıklık, JİTEM ve Ergenekon davaları arasındaki mesafeyi biraz daha belirsiz hale getiriyor. Bu davalar birleştirilmelidir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.